"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hastalıklar bir merkezden üretiliyor

Cenk ÇALIK
04 Ocak 2022, Salı
- Kanser tedavisinde kullanılan doz ortalama elli Gy’dir. Etin sterilizasyonu amacıyla uygulanan doz ise bunun yaklaşık yüz katıdır. Görüldüğü üzere hem çoğu kez gereksiz şekilde hem de gıda sanayiinde aktif olarak radyasyon kullanılması insanlığa dertten başka bir şey getirmiyor.

- Bu durumu Aidin Salih: “Tabloya bütünsel bir bakışla bakıldığında bütün hastalıkların bir noktadan üretilip yönlendirildiği fark edilir. Fakat trajik olan, insanların bunu fark etmemeleri ve şifayı hastalığın üretildiği yerde aramalarıdır.” diyerek özetler.

Dizi: GDO meselesi - 6
Cenk Çalık

***

SAĞLIK YÖNÜNDEN: GDO

İlâç kullanıyor musunuz? Herhangi bir hastalığınız var mı? Bu iki soruya hayır diyebilen neredeyse kalmadı gibi. Peki, biz bu hale nasıl geldik? Modern çağın teknolojik imkânlarının gelişmesine rağmen hastalıklar neden artıyor? Hastalık sıklığının ve çeşidinin bu kadar artmasında gıdanın rolü nedir? “Ne yersiniz osunuz.” ifadesi sağlık veçhinden bakıldığında bize hangi mesajları veriyor? Soruları çoğaltmak mümkün. Bu soruların cevaplarını daha iyi anlayabilmek için öncelikle ülkemizdeki sağlık tablosuna mercek tutalım:

Türkiye’nin Sağlık Durumu!

Ülkemizde güncel verilere göre on bir milyon diyabet, üç milyon beş yüz bin hepatit B, üç milyon beş yüz bin astım, yirmi milyon yüksek tansiyon, yedi milyon beş yüz bin kronik böbrek hastamız var. Ayrıca her yıl yüz altmış bin civarında yeni kanser vak’ası ve doksan iki bin civarında kansere bağlı ölüm görülüyor. Türkiye’de ölümlerin yaklaşık yüzde yirmisi kansere bağlı. (Gelişmiş ülkelerde, 1900 yılında ölümlerin yirmi yedisinden biri kansere bağlıyken, bu oran 1950’de yedide bire, 1990’da beşte bire, bugün ise üçte bire yükseldi.)

Türkiye’de her yıl üç yüz bin kişi kalp krizi geçiriyor, yüz bin kişi bu yüzden  vefat ediyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerine ilişkin obezite oranlarında ise ABD’den ve İzlanda’dan sonra dünyada lideriz. Nüfusumuzun üçte ikisi fazla kilolu ya da obez.

2017 yılı hekime müracaat sayısı 718 milyon 924 bin 809 olurken, bu sayı 2018 yılında 782 milyon 515 bin 204 olarak ve 2019 yılında ise 812.903.622 olarak gerçekleşti. Yani, 2019 yılında bir kişi ortalama on defa hastaneye müracaat etti. 

Türkiye’de ilâç pazarı 2018’de değerde 30,9 milyar TL’ye, kutu ölçeğinde ise 2,3 milyar TL hacme ulaştı. 2019 yılında ise 40,7 milyar TL olarak gerçekleşen satışların kutu hacminde ise 2.37 milyar TL hacme ulaşılmıştır. (Sadece ABD’de, ilâçların kullananlara yan tesirinin devlete ve halka senelik maliyeti 136 milyar dolardır.)

Ayrıca, 1000 kişiye düşen günlük antibiyotik tüketim miktarı Türkiye’de 31 iken, bu sayının OECD ortalaması 18.9.’dur. Türkiye, OECD ülkeleri arasında antibiyotik kullanımının en fazla olduğu ikinci ülke. Türkiye’de her 100 reçetenin 35’inde antibiyotik yazılı…

2010 yılında 14 milyon 238 bin kutu antidepresan tüketilirken; bu sayı 2013’te 34 milyon kutu, 2015’te 43,5 milyon kutu ve 2018’de 55 milyon kutu oldu. Bu arada 2018’de Türkiye’de en çok ciro yapan ilk 100 ilâcın 95’inin ithal olduğunu da belirtelim. 

Radyasyona Dikkat

Türkiye uluslar arası karşılaştırmada MR cihazını en çok kullanan ülke. 1000 kişiye düşen MR (Manyetik Rezonans) görüntüleme sayısı Türkiye’de 189 iken, bu rakam OECD ülkelerinde 65. 1000 kişiye düşen BT (Bilgisayarlı Tomografi) görüntüleme sayısı Türkiye’de 223 iken, OECD ülkelerinde 144. Bir yılda çekilen yirmi sekiz milyon ultrasonla dünyada zirveyi zorluyoruz. (Nisan 2010’da İngiltere Sağlık Bakanlığı, röntgen cihazından vücuda dört yüz kat fazla radyasyon yayıldığı için kontrol amaçlı tomografi çektirilmesini yasakladı.) 

Bunun yanı sıra ABD’de MR çekimlerinin yüzde kırk üçünün gereksiz yere yapıldığı ortaya çıkarılmıştır. Yine İngiltere’de yapılan bir diğer araştırmaya göre, yine bu görüntülü radyolojik incelemelerin yüzde otuza yakın kısmının gereksiz olduğu ortaya konulmuştur. Tomografi çekimi sırasında alınan radyasyon on üç miligray olup, bu miktar Hiroşima’da atom bombasının atıldığı yerin 1.5 mil (2.4 km) uzağında bulunan insanların aldığı radyasyona eşittir. Gy, radyasyonda kullanılan Gray biriminin kısaltmasıdır. Bir karşılaştırma oluşturma amacıyla kanser tedavisinde kullanılan doz ortalama elli Gy’dir. Etin sterilizasyonu amacıyla uygulanan doz ise bunun yaklaşık yüz katıdır.

Görüldüğü üzere hem çoğu kez gereksiz şekilde hem de gıda sanayiinde aktif olarak radyasyon kullanılması insanlığa dertten başka bir şey getirmiyor. Bu durumu Aidin Salih: “Tabloya bütünsel bir bakışla bakıldığında bütün hastalıkların bir noktadan üretilip yönlendirildiği fark edilir. Fakat trajik olan, insanların bunu fark etmemeleri ve şifayı hastalığın üretildiği yerde aramalarıdır.” diyerek özetler. Sağlıkla ilgili, bir kısmını nazara verdiğimiz bu rakamlardan sonra 2000 yılında kişi başına düşen sağlık harcaması 135 dolarken bu tutarın 2018 yılında 500 dolara yükselmiş olmasına şaşmamak gerekir.

Kısırlık

Bir diğer sorun, ülkemizde ve dünyada hızla artan kısırlık. Uzmanlar, yıldan yıla artan kısırlık sebebiyle 2050 yılında neredeyse bütün çocukların tüp bebek yöntemi ile dünyaya geleceklerini belirtiyorlar. Her geçen gün yenileri açılan tüp bebek merkezlerinin sayısı 148’i bulmuş durumda.

Ülkemizdeki kısırlık rakamları hakkında Dünya Tüp Bebek Derneği Başkanı Prof. Dr. Timur Gürgan’ın açıklamaları durumu özetliyor: “DSÖ verilerine göre; geçmişte mililitrede yüz ila yüz yirmi milyon olarak belirtilen sperm sayıları, günümüzde on beş milyona kadar düştü. Şu anda her yüz çiftten on yedisi, kısırlık problemi ile karşı karşıya kalıyor. Bilimsel verilere göre, Türkiye’de de yaklaşık iki milyon altı yüz bin kişi kısırlık sorunu yaşıyor.”

Son yıllarda erkeklerde kısırlık oranlarında artış olduğuna dikkat çeken Gürgan: “Bilimsel veriler, erkeklerde kısırlık oranının 30 yıl önce yüzde yirmi ila yirmi beş iken, şimdi yüzde kırk beşe çıktığını ortaya koyuyor. Bu durumda artık kadında ve erkekte kısırlık oranı eşitlendi. Bebek sahibi olmakta güçlük çeken ailelerin yüzde kırk beşinde sorun erkek kaynaklı olurken, yüzde kırk beşinde kadın kaynaklı olarak gösteriliyor. Kalan yüzde onunun ise nedeni açıklanamıyor.” dedi.

Türk Jinekoloji Derneği üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş da TRT’ye yaptığı açıklamada: “Hem dünyada hem de ülkemizde çocuk sahibi olmak her geçen gün zorlaşıyor. Avrupa Birliği’nin yaptığı bir araştırmaya göre 2050 yılında insanların ancak yüzde beşi tabiî yollarla çocuk sahibi olabilecek.” diyor.

Gıda Alerjisi

Uluslararası Gıda Otoriterleri Ağı’nın verilerine göre dünyada çocukların % 4-6’sında, erişkinlerin de % 1-3’ünde gıda alerjisi görülmektedir. Günümüzde 70’ten fazla gıda maddesinin alerjiye sebep olduğu bilinmektedir. Genetik yapı değişiminde; verici kaynağın alerjen özelliklerinin, genin transfer edildiği bitkiye ya da hayvana geçmesi muhtemeldir. Keza 1996 yılında; Brezilya kestanesinden ve fındığından soya fasulyesine aktarılan geni ihtiva eden ürünler, alerji yapması sebebiyle marketlerden toplatılmıştır.

Besin Değerinde Kayıp

GDO’lu bitkilerde yeni özellikler kazandırılırken, bitkinin orjinal yapısında bulunan bazı kalite ögelerinde önemli düşüşler meydana gelmiştir. Meselâ kalp hastalıklarına ve kansere karşı önemli bir koruyucu madde olan “phytoestrogen” bileşiklerinin, tabiî olanlara oranla GDO’lu bitkilerde daha az miktarda olduğu tesbit edilmiştir.

Potansiyel Toksisite

GDO’lar, aktarılan yeni gen ürünlerini ve onlardan kaynaklanan ikincil metabolitleri ihtiva etmediğinden, potansiyel bir toksisiteye sahiptir. GDO’lu bitkilerde bulunan, özellikle zararlı ot ve böcek öldürücü ile terminatör teknolojisi gereği aktarılmış olan genler toksin üreterek çalıştıklarından; dokularda birikme durumunda, önemli riskler oluşturur. 

Kansere Davetiye

GDO’lu bitkilerin doğrudan ve dolaylı olarak kanserojen etkisinin olabileceği birçok araştırmacı tarafından belirtilir. Öte yandan, sindirim sisteminde tam olarak sindirilmeden dolaşım sistemine geçerek kan hücreleri aracılığı ile normal genoma katılabilen yabancı DNA parçalarının da hastalıklarda etkili olma ihtimali söz konusudur. 

Antibiyotikler

Günümüzde kullanılan biyoteknolojik tekniklerle bitkilere aktarılan genlerin büyük bir kısmı bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı esnasında GDO’lu bitkilerin seçilebilmesi amacıyla antibiyotik dayanım izleme genleri kullanılır. Ancak bu antibiyotik dayanım izleme genlerinin insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere yatay olarak geçişiyle onların da genlerinin antibiyotiklere dayanıklı hale dönüştürülmesi gibi, sağlık açısından büyük riskler taşımaktadır. 

Yukarıdaki manzaranın en baştaki sebeplerinden biri hiç şüphesiz GDO’lu gıda tüketimidir. Tabiî bunu ifade ederken GDO’lu gıdaların üretimi için başta pestisitler olmak üzere kullanılan sun’î gübreleri, ilâçları ve çeşitli kimyevî maddeleri de gözden kaçırmamak gerekiyor. Yani, GDO’lu tarımın yapılabilmesi için çok sayıda zararlı kimyevînin kullanılması gerekir. Bu ebter tohumların ve kullanılan kimyasalların ne tür bir etkiye sahip olduğu ile ilgili çeşitleri araştırmalar yapılmıştır. 

Birkaç tanesini nazara vererek sağlık üzerindeki tesirini anlamaya çalışalım:

Kedi Deneyleri

1940’lı yıllarda Dr. Francis Pottenger, işlenmiş ve doğal gıdaların arasındaki farkı gözlemleyebilmek amacı ile önemli bir deney düzenledi. Dokuz yüz kedi aldı. Bu kedileri beş gruba ayırdı. İki grubu, kedilerin yediği tabiî besinlere uygun, çiğ sütle ve etle besledi. Diğer üç grup; kedilerin yediği tabiî besinlere uymayan, işlenmiş, pastörize edilmiş ve yoğunlaştırılmış gıdalarla beslendi. Kediler dört kuşak boyunca izlendi. 

Sonuçlar ilginçti: Tabiî beslenmelerine uygun çiğ gıdalar ile beslenen kediler ve o kedilerin yavruları, normal yaşama süreçlerini devam ettirdiler. Beklenenin dışında problem yaşamadılar. Tabiî beslenmelerine uygun olmayan işlenmiş gıdalar ile beslenen kedilerin ilk kuşağında hayatın ileri dönemlerinde; ikinci kuşağında hayatın orta dönemlerinde; üçüncü kuşağın da hayatın ilk dönemlerinde kronik hastalıklar görüldü. Tabiî beslenmelerine uygun olmayan gıdalar alan kediler, bu kronik hastalıklara bağlı olarak öldüler. Bu grupta 4. kuşak izlenemedi, çünkü 3. kuşağın tamamı genç dönemde ölmüş ve yavru doğuracak kadar büyümemişti. Şimdi bu noktada sormak gerekiyor: Kedilerin neslini dört kuşakta mahveden tabiî olmayan beslenme, acaba insanların hayatına neler yapıyor? İşlenmiş gıdaların ve gıda katkı maddelerinin en önemli kaynağını oluşturan GDO’lu gıdaların bizlere maddeten ve manen nasıl zarar verdiğinin farkında mıyız?

WWF (World Wildlife Fund) adlı kuruluşun Ekim 2004’te yaptığı araştırmada AB’li on üç çevre bakanının kan örneklerinde elli beş çeşit kimyevî madde tesbit edilir. Bunlar içerisinde böcek öldürücü ilâç kalıntıları da vardır.

FDA tarafından gıdalarla ilgili ruhsatı alan ilk GDO’lu ürün rBGH’dir. (Rekombinant dana büyüme hormonu) 1994’te Monsanto Şirketi tarafından ineklerde süt verimini % 10-15 arttırmak iddiasıyla piyasaya sürülmüştür. Ancak ürünün kullanıldığı hayvanlarda meme iltihabında % 25 artış sonucu antibiyotik kullanımının artışı, gebe kalma oranında % 55 azalma, tırnak hastalığında artış, enjeksiyon yerinde tahriş gibi yan etkiler görülmüştür. Ayrıca rBGH, sütteki IGF1 faktörünü arttırmıştır. IGF1’in insanlarda meme, bağırsak, prostat kanseri gibi birçok kansere yol açabileceği ileri sürülmüştür. 

DEVAM EDECEK

 

Okunma Sayısı: 3062
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    7.1.2022 11:11:30

    Kansere davetiye! GDO’lu bitkilerin doğrudan ve dolaylı olarak kanserojen etkisinin olabileceği birçok araştırmacı tarafından belirtilir. Öte yandan, sindirim sisteminde tam olarak sindirilmeden dolaşım sistemine geçerek kan hücreleri aracılığı ile normal genoma katılabilen yabancı DNA parçalarının da hastalıklarda etkili olma ihtimali söz konusudur.

  • H.Nuran Bayındır

    5.1.2022 10:15:02

    Cenk bey yazılarınızı ilgiyle okuyorum teşekkür ederim

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı