"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zelzele gibi vakıalar tesadüf oyuncağı değiller

Cenk ÇALIK
11 Mart 2023, Cumartesi
“Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hadisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller.” ifadesi hikmet nazarıyla bakmanın ehemmiyetini arz eder.

Cenk Çalık deprem bölgesine gitti, yazdı - İbretli bir hadise: Zelzele - 1

“Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra bize döndürüleceksiniz.”1 Günlük hayat koşuşturması içinde maalesef ölümü unutuyoruz. Gafletimiz o kadar kalınlaşmış ki her gün binlerce insanın berzah âlemine yolculuğundan ibret alamıyoruz. Ne zaman ki başrolde kendimiz ya da sevdiğimiz bir yakınımız oluyor, o zaman dünyamız, fikrimiz, ibretimiz kısacası bütün senaryo değişmeye başlıyor. 6 Şubat’taki zelzele hadisesiyle diğer günlerden farklı bir sabaha uyandık. Üzüldük, ağladık, empati yapmaya çalıştık. Bir fotoğraf veya birkaç saniyelik video ruh halimizi derinden sarstı. Zahire bakıldığında çok olumlu bir tablo yoktu. Hakikat ise zahirden çok uzak bir yerdeydi. Manayı idrak edemeyenden elbette bâtına bakarak hakikati kavraması beklenemezdi.

Zelzele hakkında çok yorum yapıldı. Genel müşahedemiz önceki vakıaların tekrarı gibiydi. Yani deprem uzmanı profesörlerin ekranda ilmi izahları, bir sonraki deprem ile ilgili tahminleri, birkaç müteahhitin günah keçisi ilan edilmesi gibi klasik tekrarın ötesine gidilemedi. Maddi ve dünyevi nazar toplumu korkutmaktan başka bir netice vermiyor.

Zelzele’nin hususiyetleri

Oysaki en başta yapılması gereken zelzelenin; “vazifedar”2 ve “musahhar”3 memur olduğunu nazara vermektir. “Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hadisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller.”4 ifadesi hikmet nazarıyla bakmanın ehemmiyetini arz eder. Böylece müsbet neticelere ve hakikate ulaşmak mümkün olur. Korku kapısı kapanıp, hayret ve ibret sahnesi açılır: “O denizin fırtınaları ve zelzeleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekte, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın.”5

Yola çıkıyoruz

Biz de devlet memuru olarak 9-17 Şubat arasında görevlendirmeyle Kahramanmaraş, Pazarcık ve Çağlayancerit ilçelerine gittik.  9 Şubat Perşembe günü üç görevli personel yola çıktık. Cuma sabahı Kahramanmaraş’a ulaştık. Buluşma noktası olan enstitüye gittik. Sabahın erken saatinde yetkili bulamadığımız için şehrin merkezini daha yakından incelemek istedik. Koca binaların tuzla buz olduğuna üzülerek şahit olduk. Her enkazdaki çalışma, insanı tarifi zor bir hissiyatla sarmalıyordu. Enkaz çalışmasını izlemek dünya hayatıyla ilgili sorgulamayı da beraberinde getirdi. Kimsin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun? gibi sorular ister istemez zihnimizi meşgul ediyordu.

Bu gibi durumlarda; Dünya hayatı nedir?

“Dünya hayatının misâli şudur: Bir yağmur, onu gökten indiririz. İnsanların ve hayvanların yiyip istifade ettikleri yeryüzü bitkileri o yağmuru emerek boy atıp gürleşir, sarmaş dolaş olur. Derken yeryüzü bütün takılarını takınıp, regârenk süslenerek olanca güzelliğiyle göz kamaştırır hâle gelir. Orayı ekip biçenler bütün bunların kendi güçlerinin eseri olduğuna ve artık onun ürünlerini toplama zamanı geldiğine inandıkları sırada, bir gece vakti veya gündüz oraya azap emrimiz gelir; sanki dün orada hiçbir şey yokmuş gibi, her şeyi kökünden biçiveririz. Düşünen bir topluluk için Biz ayetleri işte böyle birer birer açıklarız.”6

“Onlara dünya hayatını şu örnekle anlat: Gökten su indiririz de onunla yeryüzündebitkiler yeşerip gürleşir, sarmaş dolaş olur; sonunda kuruyarak rüzgârın savuracağı çerçöp hâline gelir. Allah’ın her şeyi yapmaya gücü yeter.”7 gibi ayetleri hatırlamakta büyük fayda olduğunu not düşelim.

Hayaller, gerçekler…

Zira bir anda o enkazdaki insanların gece yatarken yarına dair planları olduğu akla geliyor. Sabaha kavuştuğunda öğrenci okula, esnaf işyerine, işçi fabrikaya gitmeyi amaçlayarak yatmıştı yatağına. Sabah olduğunda anne evi temizleyecek, baba işine gidecek, çocuklar arkadaşlarıyla oyun oynayacaktı. Bir gün önce her şey yolundayken dünya hayatının imtihanlarıyla yüzleşildi: “Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.”8 ayeti sınav mevzularından haberverir.

“Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir. Hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor.”9 ifadesi de sınavın başarı şartında aynı mezkûr ayet de işaret edildiği gibi sabra dikkat çeker.

Koordine olamayan vazifeliler!

Bu karışık hissiyatla enstitüye geri döndük. Koordinasyondan sorumlu başka illerden gelen iki il müdürü vardı. Biraz zaman geçirince ortamda bir koordinasyonsuzluk olduğu anlaşılıyordu. Görevli personellerin iyi niyetle gelmesine karşın yapılacak işlerle alakalı detaylı bir plan-program olmadığından kimin ne yapacağı belli değildi. Koordinasyondan sorumlu müdürlerden biri de bu durumdan müzdaripti: “60 kişi aynı anda geliyor. Ben bu kadar kişiyle ne yapayım?” mealindeki ifadeleri yoruma hacet bırakmıyordu. İşin kötü yanlarından biri de oraya yardım için gelen ve ne iş olsa yapmaya hazır bu kadar personelin akşama kadar ateşin başında bir şey yapamamasıydı. Bir yandan yardım bekleyen insanlar diğer yanda yardım etmek isteyip de elinden bir şey gelmeyen personel. Üstelik kalacak yerin de sınırlı olması, çoğu kişinin arabalarda yatmak zorunda kalması, o kadar personelin iaşesinin ciddi bir yekün teşkil etmesi gibi maddi ve manevi ziyanları da zikretmemiz gerekir.

Cuma Namazı!

İlk günün hayal kırıklığını yaşarken cuma vakti yaklaşması sebebiyle hemen bir cami arayışına girdim. Maalesef çoğu cami hasarlı olduğundan namaz kılma imkânı yoktu. Ben açık alanda kılınır diye düşünsem de bu beklentim gerçekleşmedi. Ezan okunmasına kısa bir süre kala otogarın yanında bulunan camiye hızlı adımlarla yöneldim. Bu cami cuma namazı için son fırsatımdı. Yine camide kimse yoktu. Sonsuz hamd olsun ki birkaç kişinin çimenler üzerinde namaz için hazırlık yaptığını fark ettim. Hemen onlara dahil oldum. Sonra birkaç kişi daha geldi ve kemal-i lezzetle cuma namazını eda ettik.

Birkaç kişiyle eda edilen ve çoğu yerde kılınmayan cuma namazını enstitüye giderken yol boyunca düşündüm. Bu kadar net bir İlâhi ikaza rağmen ders alamadığımızı müşahede etmek son derece üzücüydü. Dünya hayatını ve içindeki malları, imkânları, makamları ne kadar çok seviyoruz! Onların harap olması bile hakikati düşünmek noktasında kalın gafletimizi dağıtamıyor. Boş ve elemli hülyalar uğruna hayatımızı tüketiyoruz. Araçları amaç yapmanın acısını yaşıyoruz. Emaneten verilen maddenin sahibi olduğunu tevehhüm ediyoruz. Ayetler bu konuda beşeri çok net ifadelerle uyarır:

“Size verilen şeyler, dünya hayatının geçici nimeti ve süsüdür. Allah katındaki nimetler ise daha hayırlı ve daha devamlıdır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?”10 “İyi bilin ki dünya hayatı ancak bir oyundan, bir eğlenceden, bir süs ve gösterişten, aranızda bir öğünmeden, mal ve evlatta çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki, onun bitirdiği ekinler çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kuruyuverir de sen onu sapsarı kesilmiş görürsün. Ardından da çerçöp hâline gelirler. Âhirette kâfirlere şiddetli bir azap, mü’minlere ise Allah’tan bir bağışlama ve rızâ vardır. Evet, dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka birşey değildir.”11

Enkaz psikolojisi!

Ertesi gün şehir içinde belli noktalarda görevlendirildik. Özellikle merkezin biraz daha dışına giderek verilen görevi ifa etmeye çalıştık. Görevin ardından merkezde yine tefekkür ağırlıklı bir gözlem yapmaya çalıştık. Ulu Cami başta olmak üzere yıkılan camiler ciğerimizi yaktı. Bir enkazı detaylıca müşahede etmek istedik. Birkaç saat başından ayrılamadık. O enkazla her geçen süre biraz daha duygusal bağ kurduk. Dışarıda hayırlı haber bekleyen ancak her hallerinden endişeli olan yakınlarına baktık. Bazılarının maalesef psikolojileri iyi değildi. Bundan dolayı sağlıklı tepki veremiyorlardı. Bir başörtülü bayanın kepçe operatörüne “Annemi sen öldürdün!” şeklindeki feryadı herkesi üzdü. Enkaz kaldırma işinin de en az 25-30 kişilik bir ekip işi olduğunu da belirtmiş olalım. Kepçe ve vinç operatörleri, enkaz kaldıran kamyoncular, sağlık ekipleri, jandarma-polis, arama kurtarma ekipleri gibi çok sayıda personelin ortak çalışması ve gayreti söz konusu. Bütün bu çabaya rağmen enkazdaki yakınlarını bekleyen vatandaşlarla görevli personel maalesef karşı karşıya gelebiliyor…

Personelin üç önemli hasiyeti

Bu arada deprem bölgesinde görev yapacak personelin en az üç özelliğe sahip olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu üç özelliğe sahip olmayan personelin afet bölgesinde görevlendirilmesini doğru bulmuyoruz. İlki ihlâslı olması. Yani, fotoğraf ve video çekip, sosyal medyada paylaşmak için değil Allah rızasını esas maksat yapması. İkincisi gönüllü olarak gelmesi. Yani, görevlendirildiği ve mecbur olduğu için değil içinden gelerek, kalbinin de onayını alması. Üçüncüsü ise “amasız, fakatsız” çalışması. Yani, bu iş bana göre değil, benim işim değil gibi mazeret ileri sürmemesi. Yani, ihtiyaç duyulduğunda iş ayrımı yapmadan elinden gelen gayreti göstermesi…

Pazarcık

Üçüncü gün Pazarcık ilçesinde vazifelendirildik. İlçe müdürlüğünde görevli 62 personelden sadece 2-3 kişi vardı. İl merkezine koordinatör atandığı gibi Pazarcık ilçesine de bir il müdürü ekibiyle birlikte koordinasyonu sağlamak için görevlendirilmişti. Bu son derece doğru bir karardı. Zira deprem şokunu henüz atlatamayan ve çoğu personeli vazife yapamayan ilçe müdürlüğünün ciddi bir yardıma ihtiyacı vardı. Hayvanı olan köylü vatandaşların acilen yem ihtiyacı hâsıl olmuştu. Ciddi hayvan teleflerinin ardından sağ kalan hayvanların beslenmesi gerekiyordu. Yem satılmadığı ve üretilmediği için yardımla bir süre idare etmek kaçınılmazdı. Bu işin koordinasyonu noktasında vazife olduk. İlk günlerde ilçe müdürlüğünün bahçesinde dağıtım yapmaya çalıştık. Maalesef her dağıtımda az ya da çok menfi olay oluyordu. Sebeplerde hep aynıydı. Sıraya girmeden yem almak isteyenler, hakkına razı olmayıp “Ona çok bana az veriyorsunuz” mealindeki iddialar ortamı geriyordu.

Dipnotlar:

1- Ankebût Sûresi, 57; 2- Sözler, s.714; 3- Sözler, s.350; 4- Sözler, s.197; 5- Lem’alar, s.20; 6- Yunus Sûresi, 24; 7- Kehf Sûresi, 45; 8- Bakara Sûresi, 155; 9- Lem’alar, s.23; 10- Kasas Sûresi, 60; 11- Hadid Sûresi, 20

DEVAM EDECEK

 

 

Okunma Sayısı: 3539
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said Yüksekdağ

    11.3.2023 21:33:33

    Maşallah Allah razı olsun. Rabbim yapmış olduğun yardımları kabul etsin 🤲🏼 Gönüllü olarak oralara gitmeniz ve yaşadığın duyguları almanız takdire şayan. Hele cuma namazı için cami arama telaşını takdir ediyorum zira seferi olduğun için sana cuma namazı farz olmamasına rağmen cuma namazına hassasiyet göstermişsin 🥲

  • Sertaç LÜSER

    11.3.2023 08:17:32

    "Araçları amaç yapmanın acısını yaşıyoruz." ALLAH razı olsun. Rabbim kabul etsin hizmetinizi. Daha kaleme aktarılamayan ne hakikatler yaşadınız.Gerekli tüm ders ve ikazları alıp uygulamaya geçersek sonrası bu yaşadıklarımıza Mükafatın mukaddimesi cihetiyle bakacağız inşALLAH.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı