Emperyal ecnebilerin İslâm dünyasını Ortadoğu merkezli ırkî ve mezhebî iftiraklar üzerinden bölüp parçalama projesi tam gaz devam ediyor.
ABD ve küresel işgal ortaklarının, on binlerce TIR ve kargo uçağıyla her türlü silâh ve mühimmat sevk ederek 60 bin militanlı “ordu” kurdurduğu PYD/YPG ile bir Amerikan şirketinin petrol anlaşması bunun bir parçası.
Bush’un Dışişleri Bakanı Rice’nin açık itirafıyla Fas’tan Afganistan’a 22 İslâm ülkesini bölüp parçalama maksatlı “genişletilmiş büyük Ortadoğu projesi (BOP)”un temelini teşkil eden, İngiliz-Fransız mâmulü “Sykes-Picot anlaşması”nın ve Bediüzzaman’ın “Âlem-i İslâma ve merkez-i hilâfete bir suikast” olarak tanımladığı “gaddarâne Sevr Muâhedesi”nin devamı.
Bu plânla, Rand Corporation adına Amerikan Dışişleri Konseyi kıdemli üyesi Philip Gordon’un “Gordon plânı”yla, Nusaybin’den Afrin’e PYD’nin nüfuz alanındaki kantonları birleştirip hudut hattında “koridor devlet”e alan sağlama senaryosu sahneleniyor.
Ve İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon’un “Suriye’nin bütünlüğü federalizmle ‘Alevistan, ‘Kürdistan’, ‘Dürzistan’la bölünmeli” ifşası bu ifsadın ikrarı. (AA, 16.3.16)
“ADANA MUTÂBAKATI”YLA OBİT ÖNERİSİ
Buna karşı, Ankara’nın öncelikle Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini esas alan Astana - Soçi mutâbakatını imzalayan İran, Rusya ve Müslüman bölge ülkeleriyle işbirliği icâb ediyor.
Aksi halde Prof. Hasan Ünal’ın ikazıyla “Suriye’nin federalleşmesi’ paravanında bölünüp parçalanmasına zemin hazırlanır”; başta PYD/YPG olmak üzere otonomiden bağımsızlığa giden “maşa örgütler” üzerinden Suriye’nin petrolü gibi birliği, bütünlüğü, egemenliği ve hortumlanır.
Bu bakımdan, merhum Cumhurbaşkanı Demirel’le dönemin Suriye Devlet Başkanı Hâfız Esad arasında 20 Ekim 1998’de Adana’da imzalanan ve “iki ülkenin topraklarında birbirlerine yönelik terör örgütlerine müsaade etmeme ve terörle ortak mücadele” karşılıklı taahhüdünü esas alan “Adana mutâbakatı”nın yeniden hayata geçirilmesi fevkalâde önemli.
Ankara, Suriye’nin bölünüp parçalanması hesâbına beynelmilel hiçbir hukuki temeli olmayan, bir başka ülkenin topraklarına asker sokarak Türkiye’yi “işgalci” durumuna düşürecek “güvenli bölge” türü komplolara gelmekten sakınmalı.
İki Müslüman komşu ülke, Suriye’de cirit atan güdümlü terör örgütlerinin faaliyetlerinin engellenmesi, terörist kamplarının kapatılması, Türkiye ve Suriye’nin bütünlüğüne kasteden yabancı destekli uluslararası terör gruplarının bertaraf edilmesi için işbirliği yapmalı.
Bu açıdan ana muhalefet lideri’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannâmesi’nde ortaya koyduğu “akılcı, barışçı ve gerçekçilikten sapmayan, uluslararası hukuka ve meşruiyete önem veren bir dış politika” ekseninde, “bölge merkezli dış politika yaklaşımından yola çıkarak, kurucu üyelerinin İran, Irak, Suriye ve Türkiye’ olacağı ve bölgemizde huzur, barış ve istikrar oluşturmayı hedefleyen ‘Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilâtı’nn (OBİT) kurulması” önerisi dikkate alınmalı.
“BAĞDAT PAKTI” EKSENİNDE ŞAM’LA İŞBİRLİĞİ…
Özetle, İslâm âlemine suikast plânını taşıyan dünün “Sevr Muahedesi” ve bugünün Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) benzeri tefrika tuzaklarına karşı, Bediüzzaman’ın “kıymettar ittifak” dediği Bağdat Paktı benzeri anlaşmalarla ecnebilerin Müslüman ülkelerde halkı birbirine düşürmeyi hedefleyen iç savaş senaryoları bertaraf edilmeli.
Aynı inanca, tarihe ve kültüre sahip, aynı maziyi ve kaderi paylaşan, İslâm medeniyeti etrafında bütünleşen “komşu ve birbirine muhtaç olan kardeşler”in, akraba halkların siyasî, ekonomik, kültürel işbirliği anlaşmaları geliştirilmeli. (Emirdağ Lâhikası, 437-440)
Ankara, Türkiye’nin bütünlüğüne kasteden küresel emperyallere, menhus maksada taşeronluk yapan maşa örgütlere, terör sarmalına, milyonlara milyonları ekleyecek yeni göç dalgalarına, Türkiye’nin yanıbaşında ecnebilerin güdümünde “uydu devletçikler”in kurulmasına karşı Şam yönetimiyle doğrudan diyaloga, anlaşma ve işbirliğine gitmeli.