Tam da salgınla meydana gelen ağır ekonomik tahribata tedbirlerin yetersizliğinin tartışıldığı vetirede siyasî iktidarın “bize darbe yapacaklar!” velvelesiyle ortalığı ayağa kaldırması çarpıcı.
Bilindiği gibi Şubat ayında Amerikan Rand Corporation’ın “Türkiye’de darbe girişimi” ifadesi önce geçiştirilse de peşinden deprem ve çığ felâketleri, ağır ekonomik kriz, artan işsizlik, yeni zam ve vergi sağanağı, Suriye politikasının akıbetsizliğiyle İdlib çıkmazında verilen onca şehidin ve Libya’ya asker yollamanın sorgulanmasını önlemek için kullanılmıştı.
1948’den beri Amerikan devletine dış politikada stratejiler üreten, 1700’e yakın çalışanı olan ve 10’a yakın uzmanın sadece Türkiye üzerinde çalıştığı Rand Corporation’ın, Amerikan küresel hegemonyası ve emperyal emellerini enjekte eden politik ifsad projelerinin raporlarını hazırladığı bilinen bir gerçek.
Çarpıcı olan, bu raporlardan birinde Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olarak meydanlarda “Erbakan’ın askerleriyiz”, “kimse bizi ayıramaz” dediği, akabinde 1996’daki Refahyol koalisyonu ve 28 Şubat “post modern darbe” sürecinde ve 2001’de AKP’nin kuruluşu öncesinde RP’de çatışmanın olacağı, “millî görüş’ gömleğini çıkaracak ‘yenilikçiler”in parlatılıp birilerinin “parti başkanı ve Başbakan olarak lanse edileceği, bunların başında Erdoğan’ın geldiği” senaryosunun da yer almasıydı.
Ve bu ihbarların alanda aynen çıkmasından olsa gerek, bu “imâ”dan yine en başta Cumhurbaşkanı tedirgin olmuş, “iktidar cephesi” “darbe yapacaklar!” diye feveran etmişti.
“DARBE POLEMİĞİ” BAYAT OYUNU…
Ne var ki son safhada bu kez “Rant raporu” da olmadan ve esasen ortada bir “imâ” dahi yokken, ekonominin dibe vurduğu vartada, iktidarın yetersizliği uyarılarına, “cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi”nin çöküşüne dair tesbitlere karşı “darbe çığırtkanlığı” isnadıyla siyasî rant devşiriliyor.
Belli ki siyasi iktidar sıkıştığı yerde “darbe iddiası”na başvuruyor. Salgın sürecinde “millet ittifakı” belediyelerinin “bağış kampanyaları”nın kanuna aykırı olarak yasaklanmasına, toplanan paralara el konulup engellenmelerine rağmen, sosyal yardımlardaki başarılarıyla halk nezdinde itibarlarının artması iktidarı rahatsız edip siyasî endişeye sevk etmiş.
Bundandır ki anketlerde AKP’nin yüzde 35’lerin altına, “cumhur ittifakı”nın yüzde 43’lere düşmesine mukabil muhalefet oylarının ciddî biçimde yükselmesiyle açığa çıkan tablo karşısında “iktidar cephesi” tabanını konsolide ve kontrol etme telâşında; taraftarlarını tutmaya uğraşıyor.
YİNE “MAĞDURİYET”E OYNANIYOR…
Bunun içindir ki Cumhurbaşkanı sıfatı ile bütün millete yapılan “ulusa sesleniş”lerde muhalefete hakaretler yağdırılıyor. Tehevvürlü tahkirlerle yine “teröre destek”, hatta “hâinlik” suçlanmalarında bulunuluyor.
İnfiâle varan tepkilerle “darbe söylentileri” tartışmaları alevlendiriliyor, mağduriyete oynanıyor. “Ekonomik destek paketleri”nin fiyaskosuna karşı gündemi saptırma uğruna yeniden “algı operasyonları” yapılıyor.
Seçmeni bloke etme adına Türkiye’nin gerçek gündemi perdelenip kamuoyundan kaçırılıyor.
Bir defa daha açığa çıkan “tek adam yönetimi”nin çöküşünü nazara verenler “darbe çığırtkanlığı” ile itham edilip kasten siyasî ortam gerginleştirilerek kışkırtılıyor, tartışmalar alevlendiriliyor.
Temelsiz darbe polemikleriyle beceriksizlik ve başarısızlıklar maskelenmek isteniyor.
Darbelerin asıl tedbiri olan demokratikleşme, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, hak ve hürriyetler konularında ise hiçbir adım yok...