Seçim sonrası başlatılan “yumuşama-normalleşme” perdesinde siyasetin medyanın ana muhalefet partisi Genel Başkanı ile iktidar partisi Genel Başkanı arasındaki “görüşmeler”e hapsedilmesiyle, demokrasiden hukuka, ekonomiden dış politikaya ülkenin gerçek gündeminin karartılması oyunu oynanıyor.
Öncelikle “ilk görüşme”de ve muhalefete mensup gölge bakanların bakanlarla görüşmelerinde olduğu gibi “ikinci görüşme” sonrasında da görüşenler hiçbir açıklama yapmadı.
Kamuoyundan gelen tepkiler üzerine her ne kadar her iki partinin sözcüleri görüşmeye dair bilgilendirmelerde bulunsalar da şeffaflığın olmadığı vartada görüşmelerin yine kulislere, gazetecilerin yorumlarına, tahminlere, el yordamına bırakılması peşinen bir yığın spekülasyona sebebiyet veriyor.
GÜNDEM SAVRULMASINDA…
Görünen o ki bir buçuk saat süren “görüşme”de Cumhurbaşkanı’na “tek kişilik otoriter rejim”de demokrasi ve hukukun darbelenmesi, ekonominin çöküşü ve dış politikadaki tıkanmadan ziyade yine özellikle yargının önündeki bazı konuların gündeme getirilmesiyle kalınmış.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in “ihlâl kararı”nı bildirdiği Kavala, Demirtaş, Gezi, Can Atalay benzeri siyasi davalarda, “Sinan Ateş cinâyeti” ve “Şenyaşar cinâyeti” gibi mahkemelerin önündeki yargılamalarda adaletin yargıdan değil, “Cumhurbaşkanı’nın müdahalesi”nden beklenmesi; “yandaş medya”nın yanısıra muhalefetin de Saray’ın devreye girmesini istemesi garabetiyle kalınmış.
Buna ilaveten başta asgari ücret, emekli maaşları, atanmayan öğretmenlerin problemleriyle staj ve çıraklık mağdurlarının, çiftçinin, çay ve buğday üreticisinin, hayvancılığın durumunun aktarıldığı; buna mukabil Cumhurbaşkanı’nın “anayasa meselesi”nin gündeme getirildiği belirtiliyor; ancak sözkonusu hususlarda nasıl bir sonuca varıldığına, hangi taahhüdlerin alındığına dair taraflarca deklâre edilen hiçbir beyân bulunmuyor.
Özellikle en son Hakkari Belediye Başkanı’nın seçildikten iki ay sonra görevden alınıp tutuklanmasında açığa çıkan haliyle seçilmiş belediye başkanlarının hiçbir yargı kararı olmadan siyasi sâiklerle görevden alınıp yerlerine mülki âmirlerin, hatta iktidar partisi adayı partililerin atanmasının da gündeme getirildiği belirtiliyor.
KONULAR MUALLAKTA VE MEÇHUL…
Bir belediye başkanının “suçluluğu”nun mahkemede ispatıyla görevden alınabileceği, ancak yerine yine aynı belediye meclisinden bir üyenin seçimle getirilmesi gerektiğinin Cumhurbaşkanı’na anlatıldığı ifade ediliyor. Ancak Erdoğan’ın bu hususta ne dediği bilinmiyor.
Ayrıca merkezi hükûmetle yerel yönetimlerin birlikte çalışması kapsamında bütün belediyelere nüfusuna göre eşit desteğin verilmesi talebine karşılık, muhalefete mensup belediyelerin Saray’da, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda yıllardır bekletilen mevzubahis kentler için büyük önem taşıyan bilhassa metro - ulaşım projelerinin onaylanmasına dair Cumhurbaşkanı’nın hangi vaadi verdiği de meçhul ve muallakta.
Bu arada Saray’dan ısmarlama temel hak ve hürriyetleri hiçe sayan emrivakilere son verilmesi, basın ve ifade özgürlüğünü berhava eden “yeni baskı ve istibdat yasası” “etki ajanlığı”nın geri çekilip çekilmeyeceğine dair hiçbir bilgi yok.
Keza Anayasa Mahkemesi’nin en son iptal ettiği 307 sayılı KHK ile Anayasaya ve yasalara aykırı olarak demokrasi ve hukuk dışılıklara âcilen son verilmesine ilişkin de hiçbir bilgi verilmiyor. En azından mevcut sistemde Meclis’in devreye girmesi, “otoriterleşme”nin sınırlanması, asgari demokratik kuralların işletilmesiyle ilgili herhangi bir söz verilmiş değil.
Hâsılı, “yumuşama-normalleşme”nin iktidar partisindeki seçim mağlubiyeti ağır travmasını atlatmak, gündemi saptırmak, kamuoyunu oyalamak ve zaman kazanmak oyunu olduğu bir defa daha ortaya çıkıyor.