İsrail’in dört bini çocuk sekiz bin Filistinli sivili katledip yirmi binini yaraladığı, hastaneleri, camileri, kiliseleri bombaladığı son soykırımında Ankara’dakilerin tavrı ibret verici.
İsrail’le siyasi, ekonomik, ticari, askeri anlaşma ve işbirliğini ilerleten siyasi iktidarın sanki bir sivil toplum kuruluşu imiş gibi miting yapması; Cumhurbaşkanı’nın yine meydanlarda İsrail’in vahşet ve zulmüne veryansın etmekle kalması çarpıklığı devam ediyor.
Oysa siyasi iktidarın, İsrail’in işgal ve zulümden caydırılması için miting yapmak yerine, ilk AKP hükûmetinde 15 Temmuz 2004 tarihinde Ankara’da imzalanan ve 5 Ekim 2004’te Resmî Gazete’de yayımlanan, Erdoğan’ın Başbakan olarak imzaladığı, “İsrail firmalarının ilgilendiği GAP ile KOP işbirliği” başta olmak üzere tarım, sulama, hayvancılık, kimya, telekomünikasyon, güvenlik, çevre teknolojileri ve turizm alanlarında işbirliği ve ticaretin geliştirilmesi”ni esas alan “Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail devleti arasındaki Karma Ekonomik Komite 2. Dönem Toplantısı Mutabakat Zaptı”ndan başlanarak en son “tek kişilik yönetim”de İsrail’le geliştirilen siyasi ilişkilerin kesilmesi gerekiyor.
Ve 1 Eylül 2004’te Resmî Gazete’de yer alan “ABD’ne ait destek hamulesinin ithal/ihraç ve ülke içi nakil ve tevziine dair hükûmet tebliği”yle “Amerikan gemi ve uçaklarının Türkiye’deki yedi deniz limanı ile altı havalimanında gizli mahiyetteki silâh, mühimmat, ana teçhizatın ithali ve Türkiye dahilinde daimi olarak nakil ve tevzii ile ihracı”nın güvence alınmasıyla devam eden askeri işbirlikleriyle ihalelerin askıya alınması icâb ediyor.
“MAVİ MARMARA DAVASI”NDA DA İSRAİL KORUNDU
SP Hatay milletvekili Necmettin Çalışkan’ın da ifade ettiği gibi hiç kimse iktidardan savaş uçağı ve savaş gemisi göndermesini beklemiyor. Ama ekonomik ve diplomatik işbirliklerinin iptaline, enerji anlaşmalarını geçici de olsa askıya almaya yanaşmayan siyasi iktidar, niçin bu desteği kesmiyor?
Gerçekten, “pilotları Konya’da eğitilen ve Filistin’i bombalayan İsrail savaş uçaklarının yakıtının İskenderun’dan gitmesine, gemilerle her türlü alışverişlerle Alanya’da yiyecek-içeceklerinin Alanya’dan teminine neden mani olmuyor?
Diğer yandan Cumhurbaşkanı’nın bir defa daha “İsrail’in savaş suçlarının tâkipçisi olacağız” sözü vermesi, önceki sözlerin akıbetini hatırlatıyor.
Bilindiği gibi 31 Mayıs 2010 tarihinde Türk bayraklı “Mavi Marmara” yardım gemisi insânî yardım malzemesiyle Gazze’ye yardıma giderken İsrail askerlerinin baskınına uğramış, on vatandaşımız keatledilerek yüzlerce vatandaş günlerce fizikî işkenceye mâruz bırakılmıştı. Bunun üzerine maktullerin âileleri Türkiye’de cezâ dâvâsı açmış; İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davalarda baskın emrini veren İsrailli yetkililer hakkında cezalar verilerek sorumlulara tutuklama kararı çıkmıştı. Ancak 26 Mayıs 2014’te İsrailli komutanlar hakkında çıkarılan “kırmızı bülten kararı”nın interpole bildirilmesi Adalet Bakanlığı’nca yerine getirilmeyerek süreç savsaklanmış; İsrailli sorumlular korunmuştu.
“İSRAİL’E 2053 YA DA 2071’DE Mİ YAPTIRIM UYGULANACAK?!”
Bununla kalınmamış, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından 29.01.2015’te “Savaş suçu işleyen İsrail’in cezalandırılması” kararına karşı Netanyahu’nun Erdoğan’a telefonla “Mavi Marmara özrü”nü ilettiği yandaş medyada propaganda edilerek, maktullerin âilelerinin açık itirazlarla parayı kabul etmeyeceklerini bildirmelerine rağmen, Resmî Gazete’nin 1 Eylül 2016’da yayınlanan 6743 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Anlaşması”yla şehitlerin yakınlarının rızâsı dışında yapılan gizli anlaşmayla İsrail’in “tazminat” değil, “hibe - yardım” olarak verdiği 20 milyon dolar karşılığında Türkiye’nin ve vatandaşlarının içte ve dışta İsrail aleyhindeki bütün davalarından resmen cayılmış; “İsrail hükûmetinin, hiçbir cezâî ve hukukî sorumluluk taşımayacağı” güvencesi verilmişti.
Bunlar ortadayken iktidara yine “Tweet ve slogan atarak sadece siyasi şovla mı kalacaksınız; Filistin’e sahip çıkmayı da 2053’e, 2071’e mi bırakacaksınız?” soruları soruluyor…