Üç partinin temsilcilerinin katıldığı “İmralı ziyareti”nde MİT’in tuttuğu belirtilen 12 sayfalık terörist başıyla görüşme tutanağının dört sayfaya indirilerek “süreç komisyonu”nda okunması yeni bir krizi tetikledi.
Belli ki baştan beri “çok olumlu geçti” dedikleri görüşmede terörist başının söylediklerinin önemli bir kısmı “süzgeç”ten geçirilip kamuoyundan ve ilgili “komisyon”dan saklanıyor; kapalı kapılar arkasında nelerin konuşulduğunun bilinmesi istenmiyor.
Bu durum, gerçeklerin milletten gizlenmesiyle güven krizini daha da katmerleştiriyor. “Süreç”e dair şâibeleri arttırıyor, istifhamları derinleştiriyor.
GÖRÜŞMENİN HALKTAN GİZLENMESİ...
Bilindiği gibi terör örgütünün Irak ve İran’daki unsurları hâlen her fırsatta “silâh bırakmayacakları”nı deklare ediyor. Kandil’deki terörist başlarının yanısıra PKK’nın “Suriye kolu” PYD/SDG yöneticilerinin silâh bırakmalarının sözkonusu olmadığını tekrarlıyor ve Suriye ile entegrasyona ayak diretiyor.
Buna mukabil tam da Dışişleri Bakanı’nın “Öcalan, ‘PYD/SDG’nin silâh bırakması ve örgütün Suriye ordusuna katılması’yla ilgili yeni bir direktif vermeli” dediği sırada ziyaret heyetinin DEM’li üyesinin açık açık, “Öcalan’ın üst düzey yönetimi için ‘beni dinlerler, beni önemserler’ dediği YPG-PYD konusunda net bir söylemde bulunmadı ve ‘YPG şartsız tüm silâhlarını bırakıp kendini PKK gibi lağvedecek’ demedi” ikrarı vaziyeti açığa çıkarıyor. (T24, Cansu Çamlıbel, 5.12.25)
Keza, Bahçeli’ye ve Erdoğan’a teşekkürlerini bildiren Öcalan’ın “Çözüm süreci bu sefer de olmazsa darbe mekâniği devreye girebilir” cümlesiyle neyi kastettiği, DEM’lilerin itirafıyla “süreç’in başarısızlığı karşısında siyaseten sürece öncülük yapanların hedef alınabileceği” şantajından neyi kastettiği hâlâ tartışılıyor.
Neticede, istihbarat elemanlarının, avukatlarının ve DEM heyetinin görüşüp taleplerini Cumhurbaşkanı’ndan devletin ilgili birimlerine ve “komisyon”a aktardığı vetirede, terörist başına “Kürtlerin lideri ve temsilcisi” payesiyle “süreç’in aktörü ve baş müzakerecisi” haline getirilmeye yeltenilmesi peşinen handikap oluşturuyor.
Nitekim DEM sözcüsünün “Ziyaretimiz Öcalan’ın siyasî aktör olduğunun teyididir” ifadesiyle vakıa tescil ediliyor.
Ve başta Bese Hozat olmak üzere PKK üst örgütü olan KCK’dan “Bir gelişme olmazsa Türkiye’nin önü karanlık!” tehditlerinin savrulması, baştan beri “iktidar cephesi”nce gizli saklı kamuoyundan kaçırılan terörist başını ziyaretin içeriğinin neden on yıl süreyle halktan gizlendiğinin ipuçlarını veriyor.
“BENCE KAŞIMAYIN!” TEPKİSİNİN ANLAMI…
Bu arada tutanakların açıklanmasını isteyen DEM’lilerin “12 sayfalık tutanakta bizim imzamız yok” demeleri ve özellikle “Suriye PKK’sı” PYD/SDG’nin durumunun yer almadığı”nın ifşası “süreç”in önündeki bir diğer handikap olarak duruyor.
Bundandır ki “süreç”e zarar gelmesin diye elindeki notları yayınlamadığını” bildiren AKP’li Şamil Tayyar’ın “Sümen altı ettiğim notları yazsam ya da İmralı tutanakları tümüyle yayınlansa bundan en büyük zararı DEM görür. Başta komisyonu yöneten TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yüzüne bakamazlar. PKK ile Barzanî arasında savaş çıkar. Suriye’de Şara’yla uzlaşma imkânsız hale gelir. Ertuğrul Kürkçü dahil gammazlamadığınız kimse kalmamış neredeyse. Sanırım asıl tepki Öcalan’ın ‘yaz Gülistan’ lafına. Kusura bakmasınlar, Öcalan’ın üslubu herkesçe malum. Baydemir için kullandığı ‘zottirik’ ifadesi hâlâ hafızalarda. Bence fazla kaşımayın…” tepkisi dikkat çekici.
Gerçekten, millete ve millet iradesinin temsilcisi Meclis’e açıklanmayan tutanağın on iki sayfalık bölümünde yer alan hangi pazarlıklar yapıldı? Terör örgütüne hangi tavizler verildi? “Suriye PKK’sı”nın Türkiye’nin dibinde devletleşmesi”ne hangi cevap verildi?
"Süreç”in sabotesi sorgulanıyor...