Siyasî partilerin “komisyon”a raporları beklenirken, “süreç’in tıkanmasının içyüzü tartışılıyor. Çıkmaza girdiği” ifşaatı tıkanmanın ana unsurlarını ortaya koyuyor.
Tarafların birbirinden ilk adımı beklentilerinden kilitlendiğini nazara veren The Economist’in analizine göre, Kuzey Irak, Kandil, İran ve Suriye’nin kuzeyindeki terör örgütü elebaşlarının öncelikle ‘süreç’in gereklilikleri ve toplumlaşması için Öcalan’ın fizikî özgürlüğüyle çalışmalarını özgürce yapılması’ şartını koşması geliyor. (13.12.25)
Bu “şart”ın Adada terörist başının ayrı bir konuta yerleştirilmesiyle yurtiçinden ve dışından gazetecilerin ve ziyaretçilerin yanısıra örgüt elebaşı ve elemanlarıyla görüşüp örgütü İmralı’dan yönetmesi anlamına geldiği belirtiliyor.
Keza Anayasadaki “vatandaşlık” tanımı ile Irak’taki modelin daha da ilerisinde “belli bazı bölgelerde etnik ve mezhebî duruma göre ana dilde eğitim”in yanısıra ayrıca “özerklik yönetime fiilî bir başlangıç” olması amacıyla yerel yönetimlerin bölgedeki petrol, elektrik gibi enerji kaynaklarından pay verilmesini ileri sürdüğü bildiriliyor.
“PYD/YPG ENTEGRASYONA NİYETLİ DEĞİL…”
Yine “cezaevlerindeki binlerce PKK’lıya af çıkarılıp serbest bırakılmaları”, “terör eylemlerine katılmamış yurtdışındaki teröristlerin Türkiye’ye kabulü”, “militanların rehabilitasyonu, iş sahibi yapılmaları ve siyaset yapmaları önündeki engellerin kaldırılması” şartlarının koşulduğu kaydediliyor.
Ancak, “süreç”i çıkmaza iten en temel sebeplerin başında Öcalan’ın kendisini ziyaret eden komisyon üyelerine söylediği -lâkin AKP’li ve MHP’li üyeleri bir türlü açıklamadığı- 62 sayfalık ham tutanağın önce 17 sayfaya, ardından 4 sayfaya indirgenip budanarak komisyondan, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’ten ve milletten sağlanması olduğu belirtiliyor.
Bunların başında hâlen Irak ve İran’daki PKK terör örgütü kollarının silâh bırakmayıp kendilerini feshetmedikleri hengâmede, terörist başının “benim sözümü önemserler, çağrımı yerine getirirler” dediği “Suriye PKK’sı” PYD/YPG yöneticilerine “PKK’nın bütün unsurlarının silâh bırakması ve kendini feshetmesi” çağrısında bulunmamakla kalmayıp, açıkça “SDG’nin silah bırakmayacağı”nı söyleyerek 100 silahlı militanı için “asker olmasalar, o zaman polis olsunlar” önerisiyle silah bırakmamalarını şart koşması geliyor.
Dışişleri Bakanı’nın Reuters haber ajansına “Hiçbir ülkede iki ordu olamaz, yalnızca bir ordu, tek bir komuta kontrol yapısı olur” yakınmasıyla “PYD/SD, entegrasyona niyetli değiller” açıklamasının anlamı bu.
“ABD VE İSRAİL CÜRETLENDİRİYOR…”
Bundandır ki 2020 yılında Ankara’nın Rusya yapımı S-400 hava savunma sistemlerini satın alması nedeniyle uygulanan ABD’nin yaptırımlarının devam ettiğine ve Trump yönetiminin artık Suriye’nin geleceğiyle ilgili projesinden hayıflanıyor. “PYD/YPG’nin bir an önce 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi” gereğine dikkat çekiyor. (gazeteler, 6.12.25; TVNET 13.12.25)
Bakan’ın “SDG, kesinlikle İsrail’den cesaret alıyor” diye konuşup, “ABD’nin İsrail üzerinde baskı kullanması gerektiği”ni tekrarlaması, “süreç”in Suriye sahasında sürüklendiği çıkmazı açığa çıkarıyor.
Millî Savunma Bakanlığı’nın “SDG terör örgütünün 10 Mart Mutabakatına rağmen Suriye ordusuna entegre olmak yerine faaliyetlerine devam etmesi Suriye’de istikrar ve güven ortamına zarar vermeyi sürdürmektedir. Bazı ülkeler, terör örgütü SDG’yi entegre olmama, silâh bırakmama konusunda cesaretlendirdiği görülmektedir” açıklaması da aynı anlama geliyor. (gazeteler, 12.12.25)
Meclis Başkanı’nın “karmaşık dengeler”den bahisle, “hükümet ile PKK arasındaki müzakereleri yönetmeyi zorlaştırdığı ve ‘en riskli aşamaya girildiği” sözleriyle Cumhurbaşkanı’nın “SDG ile Şam yönetimi arasında imzalanan ‘10 Mart mutabakatı’nın hayata geçirilmesi bölgenin geleceğini yakından ilgilendiren bir süreç” ifadesi “süreç”in çıkmaza girdiğinin bir diğer ikrarı oluyor. (gazeteler, 13.12.25)