"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hesaplaşma cadı avına dönüşmesin

06 Kasım 2021, Cumartesi
Darbecilerle hesaplaşma gerekçesiyle yürütülen operasyonlarda toptancı suçlamalardan kaçınılmalı, darbeyle hiç ilgisi olmayan masum insanların mağduriyetine meydan verilmemelidir.

Öncesi ve sonrasıyla 15-20 Temmuz süreci ve Yeni Asya

Yeni Asya Araştırma Merkezi - 4 -

***

Masumlar mağdur edilmemeli

29.7.2016 tarihli başyazımız:

Yeni Asya olarak 15 Temmuz kalkışmasını lânetleyen değerlendirmemizi 19 Temmuz günü kamuoyu ile paylaşmıştık.

Bugün de kalkışma sonrasındaki süreç ve tekrar normale dönülmesine ilişkin tesbit, kanaat ve tekliflerimizi dikkatlere sunmak istiyoruz.

Öncelikle, kalkışmaya karşı toplumda ve siyasette sergilenen ortak tavrı demokrasimizin geleceği açısından ümit verici bir durum olarak görüyor, bu tavrın müsbet yöntem ve yaklaşımlarla gelişerek devamını diliyoruz.

Meclisteki dört partinin darbe karşıtı bildiriye imza atmasından sonra, CHP tarafından organize edilen ve diğer partilerin de katılımıyla gerçekleşen Taksim mitingindeki deklarasyonda verilen isabetli ve kapsayıcı mesajlar ve ardından 15 Temmuz’u araştırmak üzere yine dört partinin mutabakatıyla bir Meclis komisyonu kurulmasına karar verilmesi, uzlaşı siyasetinin ipuçlarını vermesi açısından memnuniyet vericidir.

Bu mutabakatlarda sergilenen tablo, ülkemizin kalkışmayla girdiği gerilim ortamından çıkarak normalleşmesi açısından da büyük önem arz etmektedir. 

Buna mukabil, kalkışma sonrası ilân edilen OHAL kararı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin  askıya alınması, çıkarılan KHK’lar ve bütün kamu kurumlarıyla özel sektör kesimlerinde hız verilen tasfiye operasyonları, görevden uzaklaştırmalar, gözaltı ve tutuklamalar, söz konusu olumlu gelişmelerle doğan ümitlere gölge düşürme riskini gündeme getiriyor.

Süreç her hal ve şartta adalet ve hakkaniyet prensipleri çerçevesinde yürütülmelidir.

Demokratik hukuk devletine kast  eden bir kalkışmanın fail ve sorumluları elbette ki hukuk prensipleri içinde hesaba çekilmeli ve haklarında gereken hukukî yaptırımlar uygulanmalıdır.

Bu haklı hesaplaşmanın “cadı avı”na dönüşmesine ise fırsat verilmemelidir.

Bunun için, “masumiyet karinesi” olarak ifade edilen “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” ilkesiyle, suç ve cezanın şahsîliği prensibi olarak bilinen ve Bediüzzaman’ın “Birinin hatasıyla başkası mes’ul olmaz” şeklinde dile getirdiği Kur’ânî prensibe tekabül eden “Ceza sorumluluğu şahsîdir” esası, bilhassa içinden geçtiğimiz kritik süreçte çok daha farklı ve olağanüstü bir duyarlılıkla gözetilmeli, toplumsal barışa zarar verecek, nifaka ve iftiraka yol açacak tavır, söylem ve uygulamalardan kaçınılmalıdır.

Darbecilerle hesaplaşma gerekçesiyle yürütülen operasyonlarda toptancı ve genelleyici suçlamalardan dikkat ve hassasiyetle kaçınılmalı, darbeyle ve darbecilikle hiç ilgisi olmayan masum insanların mağduriyetine yol açacak yanlışlıklar yapılmasına meydan verilmemelidir.

Darbe tehditlerini kesin ve kalıcı şekilde ortadan kaldırıp bertaraf edecek en güçlü ve muhkem tedbirin, yürürlükteki darbe anayasası ve mevzuatının yerine AB normlarında ifadesini bulan çağdaş kriterlere uygun yeni bir anayasal ve yasal çerçeveyi ikame etmek olduğu unutulmamalı ve bunun gerekleri bir an önce hayata geçirilmelidir.

Demokrasi ve hukuk, normalleşmenin de, birlik ve bütünlüğümüzü korumanın da en sağlam güvencesidir.

‘ETÖ’DEN ‘FETÖ’YE

11.8.2016 tarihli başyazımız:

AKP’nin “Cumhuriyet tarihinde ilk kez darbecilerle hesaplaşılıyor” söylemleriyle arka çıktığı Ergenekon operasyonları devam ederken revaçtaki tekerleme ETÖ kısaltması ile ifade edilen Ergenekon Terör Örgütüydü.

Ama dâvâya bakan mahkeme altı ay sonra “Henüz delillerle ispatlanmış bir durum yok” diyerek, “terör örgütü” ifadesinin kullanılmaması yönünde karar verdi ve bunu yazıyla resmî kurumlara bildirdi.

Nihaî aşamada da dâvâ kapandı. Bazılarının mahkûmiyetleri kesinleşen sanıkların tamamı bırakıldı ve beraat etti.

Şimdi benzer bir süreç, Ergenekon’un rövanşı niteliğinde ve ters yönde işliyor.

“ETÖ”nün yerini “FETÖ” aldı ve evvelce Ergenekon’a atfedilen kimi suç ve cinayetler dahil, her türlü kumpas ve karanlık iş, önce “paralel,” sonra “Fethullahçı Terör Örgütü” adı verilen yapıya yıkılıyor.

Kemalistler dahil, farklı grupların katılımıyla yapıldığı ifade edilen 15 Temmuz kalkışması da münhasıran “FETÖ”nün işi olarak lanse edilirken, buna yönelik, her koldan, benzeri görülmemiş bir beyin yıkama ve algı operasyonu yürütülüyor.

Herkesi “15 Temmuz FETÖ’nün işi” demeye zorlayan bir atmosfer oluşturuldu.

Erdoğan’ın o geceki ilk beyanında “paralel”i işaret etmesi, diğer yetkililerin aynı yöndeki sözleri, darbecilerden birinin Org. Akar’ı Gülen’le görüştürmekten söz ettiği haberleri, Genelkurmay açıklamalarında isyanın “FETÖ”ye mal edilmesi, bazı darbecilere atfen medyaya servis edilen ifadelerde cemaat bağlantılarının dile getirilmesi (darbecilikle suçlananlardan, cemaat bağlantısını reddeden çok sayıda kişinin mevcudiyetine de dikkat!), bir tanktan “paralelci” polisin çıkması, bazı isyancıların üzerinde Gülen imzalı duâların bulunması, “okunmuş” 1 dolarlar... algı operasyonunda öne çıkarılan “kanıt”lardan bir kısmı.

Gülen’in yıllardır devlette kadrolaşmayı teşvik etmesi ve AKP’nin de 11 yıl boyunca buna imkân veren politikaları sonucu, TSK dahil birçok kurumda cemaat bağlantılı kadroların etkin hale gelmiş olması, bilinen ve kabul edilen bir vakıa.

Gülen hareketinin organizasyon yapısıyla ilgili olarak istihbarat birimlerince hazırlanıp medyaya verilen raporlardaki şemalar ve isimlendirmeler de biliniyor.

Bir şekilde Gülen hareketiyle bağlantılı bazı kişilerin 15 Temmuz fitnesine alet edilip kullanıldığını gösteren hayli güçlü ipucu, karine ve işaretler söz konusu.

Ancak bütün bunlar “FETÖ” adı verilen silâhlı bir terör örgütünün varlığını ve 15 Temmuz’u münhasıran onun organize ettiğini ispatlamak için yeterli mi? Birinci sorumlu olarak ısrarla Gülen’e işaret eden Erdoğan bile bir “üst akıl” organizasyonunu vurguluyorken...

Ortaya atılan iddialar için başlatılan soruşturmalarda elde edilen bilgi, belge, ipucu, ifade, itiraf ve tanıklıklara dayalı iddianameler hazırlanıyor ve mahkemelere sunuluyor. Bundan sonra, bu iddiaları ve dayandırıldıkları delilleri değerlendirerek karar verecek tek merci, bağımsız ve tarafsız mahkemedir. Gösterilen delillerin hukukî geçerliliğe sahip olup olmadığının takdiri de mahkemeye aittir.

Makamı ve konumu ne olursa olsun, hiç kimse ve kurum, kendisini yargının yerine koyarak hüküm veremez.

Bunu ifade etmek bir Gülen savunması değil; hukukun en temel prensiplerinden birinin hatırlatılmasıdır.

“FETÖ” meselesi

18.8.2016 tarihli başyazımız:

Menfur ve meş’um 15 Temmuz kalkışmasının üzerindeki sis perdesinin ne kadar kalın olduğu ve işin arkaplanında çok karanlık noktalar bulunduğunu vurgulayan uzmanların “Suçlu ve hain gösterilenler masum, masum ve kahraman gösterilenler suçlu ve hain olabilir” uyarısının haklılığı, bugünkü manşetimizle bir kez daha teyid ediliyor.

Biz Yeni Asya olarak bu olaya ve sonrasındaki sürece yaklaşımımızı, hak, hukuk, adalet ve vicdan esaslarına dayanan temkinli bir hassasiyet içinde ifade edegeldik.

Hedef olduğumuz çok yönlü ağır baskı, saldırı ve tehditlere rağmen aynı tavrı şimdi de koruyoruz ve sürdürme kararlılığındayız.

Ancak darbe girişiminden münhasıran “FETÖ” adı verilen “örgüt”ün sorumlu tutulduğu, Anayasa Mahkemesi’nin bile bu örgüte mensubiyetle suçlanıp ihraç ve tevkif edilen iki üyesiyle ilgili kararında konuya ilişkin MGK kararlarını referans gösterdiği ve AYM Başkanının da sonraki bir beyanında “FETÖ”yü telâffuz ettiği bir ortamdayız.

Hukukun üstünlüğü ilkesi açısından son derece sıkıntılı ve vahim bir tabloya işaret eden bu durum, ülkenin çok anormal bir süreçten geçmekte olduğunun da ifadesi.

Böyle bir ortamda “FETÖ” ve 15 Temmuz’daki rolü konusundaki nihaî kararı bağımsız ve tarafsız mahkemenin vermesi gerektiği kanaatimizi bir kez daha tekrarlarken, Gülen’in iktidar başta olmak üzere hemen her kesim tarafından el üstünde tutulduğu dönemlerde dahi, onun devlette ve bilhassa kritik kurumlarda kadrolaşma noktasında takip ettiği ve bizim öteden beri karşı çıkıp eleştirdiğimiz stratejinin, 15 Temmuz’da böyle bir fitneye alet edildiğini defaatle vurguladığımızı da hatırlatmak isteriz.

“FETÖ”-15 Temmuz bağlantısına ilişkin iddiaların ne kadarı gerçektir, şu aşamada bilmiyoruz. Kimsenin de bildiği kanaatinde değiliz.

Ama böyle bir fitneye çanak tutulup alet olunması dahi büyük bir vebal ve sorumluluktur. Gülen’’in ve irtibatlı olduğu söylenen bazı kişilerin bu fitnede aktif rol üstlendiği iddialarının gerçek olması durumunda, bu vebal ve sorumluluk katlanarak artar.

Biz Gülen’in Yeni Asya’dan yolunu ayırdığı 1974’ten bu yana yaşanan süreçte olduğu gibi son gelişmeler karşısındaki tavrımızla da bu vebale asla ortak olmadığımızı ve olmayacağımızı defaatle gösterdik.

Bunun yanında, darbe hesaplaşması adı altında yürütülen, aksi yöndeki bütün taahhütlere rağmen cadı avına dönüştürülen, kurunun yanında yaşı da yakan ve yol açtığı yeni mağduriyetlerle toplumun geniş kesimlerine yeni travmalar yaşatan tasfiye operasyonlarına hukuk, adalet ve vicdan temelindeki itirazımızı da bir kez daha tarih ve millet önünde kayda geçiriyoruz.

Etiketler: hesaplaşma, cadı avı
Okunma Sayısı: 3302
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Erdem MASTAR

    6.11.2021 11:37:20

    Sessiz çoğunluğun sesi olmanız hakkın hukukun yaninda olmanız hakikaten takdire değer bir duruş sergilemeniz mazlumlar adına sevindiricidir ancak o yapıya o adı Perinçek adlı zatın senelerdir din iman adına mücadele eden zatın takdigida malumunuz dur zulüm ile abad olanın ahırı berbat olur görelim mevla neyler neylerse güzel eyler amereleri şimdiden görülmeye başlandı sabır dünya dizede yar olmaz

  • Ferhat ardıç

    6.11.2021 08:13:10

    İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü ile demokrasi her kesime lazım ama maalesef müslüman ülkelerin hiç biri ne yolu düşmeyecek.Yaşım geldi 50ye hala gelmedi ölüp gideceğim gene görmeyeceğim bu gidişle. Her iş başında başına gelen kral olmaya çalışıyor .Milletin başına bela olmadan gitmiyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı