"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Levlake” mi, ya da her şey onun için mi yaratıldı? (3)

E. Ömer Ziya
07 Temmuz 2021, Çarşamba
İnsanı üstün ve şerefli kılan özelliği nedir?

Nurdan yaratılan ve kötülük işleme yeteneği olmayan meleklere, insana saygı secdesi ettirilmesinin sebebi nedir? Ayetin beyanıyla, Âdem’in (as), meleklerin idrak ve şuur mertebesinde olmadıkları veya insan mertebesinde kavrayamadıkları “talim-i esma” ya mazhar olmasıdır.

Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. (15-Hicr / 21)

Hâlbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. (63-Munafikun / 7)

Göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır; O’nun isim ve sıfatlarının, ilim, irade ve kudretiyle, yerde, gökte ve aralarındaki âlemlerde celâlî ve cemâlî tecellileridir. Bir başka deyişle, varlığın yaratılmasının mana ve maksadıdır. Varlığa çıkarılmanın sırrıdır. Madem sırlar var, madem hazineler var, o halde bunların açığa çıkması, görülmesi ve anlaşılması gerekir. Bu hazineleri keşf edecek özellikler ve onları açacak anahtar ise İNSAN’dadır, ona verilmiştir. İşte bu sebeple, kâinat insan için yaratılmıştır dense sezadır, yerindedir.

…Şu sahâif-i arz ve semâda müstetir künûz-u esmâ-i İlâhiyenin keşşafı … (Sözler, 30. Söz’den)

…künûz-u mahfiye olan esmâ-i İlâhiyenin anahtarı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlâkının dahi anahtarı olarak … (Sözler, 30. Söz’den)

O HALDE DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ, AKL ETMEZ MİSİNİZ, NİÇİN DÜŞÜNMEZSİNİZ?!..

İnsan, gök ve yer sahifelerinde gizlenmiş hazineleri açacak manevî anahtarlar hükmündeki kabiliyetleri ile yerin zimmetine verilen büyük emanetin farkında mıdır? Bu büyük ve ağır sorumluluğu taşımakta mıdır? Kendisine tevdi edilen “dağların bile taşımaktan sakındığı” yükümlülüğü yerine getirmekte midir? İnsanoğlunun dünyadaki hayat macerasına, ibretlerle dolu tarihi tecrübesine bakılınca, çoğunlukla pek de öyle olduğunu söylemek mümkün değildir!..

İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder. (75-Kıyame / 36)

İnsan hayra duâ eder (ister) gibi şerre duâ eder (ister). İnsan çok acelecidir. (17-İsra / 11)

İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi? (19-Meryem / 67)

Hiç düşünmüyor musunuz? (37-Saffat / 155)

Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır. (45-Casiye / 13)

Bütün varlıkların kendisine hizmet ettirilip emrine boyun eğdirildiği bu nadide varlık, bütün varlıklardan üstün özelliklerle ve fakat aynı zamanda şerri isteyip işleyerek kendisini “aşağıların aşağına indirecek” (Tin/5) “zalim ve cahil” (Ahzap/72) duruma düşürebilecek olan insan, yine de Allah’ın inayetine mazhardır. Kendisinden “kulluk yapması istenilen insan” (Zariyat/56), “dünyadaki imtihan meydanına atıldığından” itibaren, var oluşunun hikmetini düşünmesi, buna uygun olarak erdemli bir hayat yaşayarak yaratılış amacından sapmaması, tökezleyince uyarılıp ikaz edilmesi, kendisine hayırda ve güzel işlerde örneklik, önderlik ve rehberlik yaparak doğruyu gösterecek peygamberlerle ve Yaratıcının emir ve iradesini açıklayan kitaplarla desteklenmiştir. Nisyana, unutmaya ve unutkanlığa maruz ve müpteladır. Zaten nefsi “daima kötüyü ve şerri istiyor” (Yusuf/53). Pek çok zaman “hayrı istercesine şerri istiyor” (İsra/11) ve şerrin peşinde kendini de ömrünü de israf ve heba edip tüketiyor. İşte bundan dolayıdır ki,

Mesalih-i külliyenin kutup ve mihveri ve maden-i hayatı hükmünde olan nübüvvet, nev-i beşerde zarurîdir. Faraza olmazsa, perişan olan nev-i beşer, güya muhtel bir âlemden şu muntazam âleme düşüp cereyan-ı umumînin ahengini ihlâl ettiği kabul olunursa, biz insanlar sair kâinata karşı ne yüzümüz kalacaktır? (Muhakemat, 156)

Buraya kadar, pek çok ayet mealiyle de izah edilmeye çalışılan husus özet olarak, kâinatın insan için yaratıldığı; varlık alemi üzerinde tecelli eden celali ve cemali esma ve sıfatların bilinmesi, anlaşılması ve marifetine erilmesi hakikatidir. İnsanın kendi akıl ve idraki bu İlahi gayeye kendi başına ulaşmaya muktedir değildir. Başta nefsi ve hevası olmak üzere pek çok zaafla malül olduğu halde, tek başına, vahyin maksad ve manasını sahih ve doğru olarak kavrayamaz. Bu sebeple, insanoğlu peygamberlerin öğreticiliğine muhtaçtır. Çünkü ancak onlar, yani elçilik göreviyle “kendilerine ilim ve hikmet verilenler” vahy edenin emir ve iradesini tam ve doğru anlamışlar. Bundan dolayı, “başıboş bırakılmamış olan insan(lık)” yirmiye yakın ayetin “Allah’a ve Resulüne itaat edin…” beyanıyla peygamber(ler)e uymakla emr olunmuştur.

(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik. (16-Nahl / 44)

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 1751
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı