Özellikle Anadolu kültürünün temel prensiplerinden olan “Elalem ne der? Aman ayıp olmasın. Onlar öyle yaptı bizim de yapmamız gerekir” ve bunun gibi onlarca cümle biz farkında olmadan hayatımıza yerleşmiş durumda.
Düğünlerimiz bile bunun üzerine kurulu olmuş. Size hediye edilen altından düşük bir altın takarsanız vay halinize. Kanunla sabit gibidir bu kurallar. Çeyrek altına çeyrek altın yarım altına yarım altın. Size getirilen hediyenin eş değerinde bir hediye götürmek, size takılan altının eş değerinde bir altın takmak, size bayramlarda kaç kere geldilerse aynı sayıda onlara gitmek, hatta size gösterilen saygının eş değerinde bir saygı göstermek. Kimden ne gördüysek aynısını ona iade etmek.
Almadan vermek neredeyse imkânsız hale gelmiş. Durumumuz iyiyse bize yarım altın takan kişiye tam altın takalım ne olur yani? Bize bayramda gelmeyen yan komşumuza biz gidelim ne kaybederiz? Bize pahalı bir hediye alan kişiye biz ucuz, ama değerli bir hediye götürelim çok mu ayıp?
Maddî şeyleri bir kenara bırakalım, bir de işin diğer boyutu var. “O bana şöyle davranmıştı bende ona aynı şekilde davranmalıyım.”Daha iyi davranmak söz konusu bile değilken kinlendikçe kinlenenler nasıl daha kötüsünü yapabilirimin peşine düşüyorlar. Hele anne babalarından böyle gören çocukların vay hallerine. Hayatları boyunca bir karşılık bekleyerek yaşıyorlar.
Al-i İmran Sûresi’ndeki âyeti hatırlayalım: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” Bollukta da darlıkta da ne için harcadığımızı unutmayalım. Allah rızası için mi ayıp olmasın diye mi? Güzel davranışlarımızın sebebi bize de öyle davranılmasını istediğimiz için mi, Allah rızası için mi?
Niyetimize Allah’ın rızasını alırsak eğer, ne ayıp mı olur düşüncesi kalır ne de elalem ne der düşüncesi. O zaman karşılık beklemeden bir şeyleri yapmayı öğrenmiş oluruz. Başkaları için yaşanan hayatlara değil de Allah rızası için yaşanan hayatlara sahip oluruz.
Mal bizim malımız mı ki, almadan veremiyoruz. Hoşgörü bize mi ait sanki sandıklarda saklıyoruz? Niyetimiz Allah rızası olmadıktan sonra elalemin ne dediğinin, hediyeleşmenin, akraba ziyaretinin, hoşgörünün, saygının ne ehemmiyeti olabilir ki? Biz niyetimize Allah’ın rızasını alalım, bırakalım elalem ne diyorsa desin.