Bu dünyanın ahirinde bir hayatın olduğuna iman edilse de “akıl bu yolda gidemez!” diyenler olduğu gibi, ahiretin varlığını gösterircesine ispat edenler de çıkmıştır.
Bununla birlikte dine muarızların kendini kurtarmak hoyratlığında sarıldığı meselelerin başında ahirete iman geliyor. “Kurumuş kemikleri kim diriltecek,” derken elindeki kemikleri ufalayan Ebu Leheb’de de böyle, “din öldürülecektir” emrini alan Abdullah Cevdet’in inananları sarsmak için hazırladığı planın başında da böyle... Sonu hep bir hezeyan, ama mücadele berdevam...
Allah’ın, isimlerinin, peygamberlerinin, meleklerinin, kitaplarının varlığına şahit olan bütün deliller ahireti ispat eden milyarların arasında. Biri diğerini destekliyor. Demem o ki; Allah’a inanıyorsanız; zaten onun Hak, Adl, Hakim, Rahim vesair isimlerinin hepsi gerek birlikte gerek tek başına ahireti iktiza ediyor. Peygambere inanıyorsanız, kitaba inanıyorsanız, melaike ve kadere inanıyorsanız; zaten ahirete hazırlanıyorsunuz demektir.
Bu gecenin sabahını ve bu kışın baharını bekliyorsanız, ahireti de bu merakla bekleyebilirsiniz. Her gün; ölenlerin, göçüp gidenlerin yerine yenilerinin geldiğini görüyorsanız, ahireti de o netlikte görebilirsiniz.
Ahirete iman akidesinin bir çok yönü var. Bununla birlikte evvelen; “gerçekten ahiret varsa” sorgulamasında bu dünyayı harap edecek ve yeniden inşa edecek bir kudret ve ruhları istirahate gönderip ve daha sonra tekrar vazife başına getirecek bir irade ve kudret ile tanışmamız gerekiyor. Şu daracık âlemde bunca sanat eserlerini gayet kolaylıkla yaratan ve biz müştakların temaşasına sunan ilim, irade ve kudretin; misafirlerini davet ettiği ve bin bir türlü güzelliklerle süslediği saraylarının yoluna koca bir taş yuvarlansa onu kaldıracağına, askerini istirahat için dağıtmış olan kumandanın, bir boru sesiyle onları yeniden toplayacağına bir şüphe bırakır mı?
Madem ilim, irade ve kudretin hakiki sahibinden bahsediyoruz; o zaman her şey onun “ol der oluverir” hakikatine bakar.
Her bahar yeniden hayat verilen sayısız bedenler, her gecenin bir sabahı ve bedenimizin hücrelerinin her an yenilenmesi; bize haşrin varlığını hatırlatan, altın harflerle yazılmış, başucumuza astığımız levhalar misalinden başka nedir ki?