"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Elçiye zeval olmaz

Faruk ÇAKIR
05 Ağustos 2020, Çarşamba
Kimsenin inkâr etmediği ya da edemediği sayıda ve büyüklükte sıkıntılarımız olduğu kabul gören bir tesbittir.

Eğitimden dış politikaya, ekonomiden kültüre kadar pek çok sahada dertlerimiz vardır. Üstelik Türkiye’yi idare edenler de bu dertleri inkâr etmiş değil. Her fırsatta, “Eğitim ve kültürde hedefimize ulaşamadık” demek itiraf sayılmaz mı?

Türkiye’ye dışardan bakan gözlerin de problemleri görmesi mümkündür. Nitekim ‘yabancı’ ilim adamları, gazeteciler ya da ‘elçi’ler bu yönde beyanlarda bulunuyorlar. İdarecilere düşen, ‘elçiye zeval olmaz’ kaidesi gereği bu ikazları dinlemek, eğer doğru söylüyorlarsa hataları düzeltmek olmalı. Aksi halde her ikaz ve eleştiriye “Yabancıların sözleri bizi bağlamaz” diyerek karşılık verilirse doğruları bulmak mümkün olmaz.

Almanya’nın eski Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann da yaptığı açıklamalarda bazı sıkıntılara dikkat çekmiş. Türkiye’de adalet sisteminde, basın hürriyeti konusunda ve dış politikada yaşanan gelişmeleri eleştiren Martin Erdmann, buna rağmen Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik müzakerelerinin devam etmesi gerektiğini ifade etmiş. Eski Büyükelçi, Türkiye’de bir kesimin, tam üyelik müzakerelerini, ülkede reformları dışarıdan teşvik edici bir mekanizma olarak gördüğünü ve bu açıdan bir umut olarak algıladığını da hatırlatmış. (dw.com, 2 Ağustos 2020)

“Türkiye’nin demokratik refleksleri çalışıyor” diyen Almanya’nın eski Ankara Büyükelçisi Erdmann, “Aşırı derecede belirsizliklerle dolu bir bölgede, Türkiye’nin bir istikrar faktörü olması hem Avrupa’nın, hem de Almanya’nın çıkarlarınadır” demesinden istifade etmek icap etmez mi? “Bu tesbiti ‘yabancı biri’ yapmış, bize ne?” demek Türkiye’ye fayda verir mi? “Elçiye zeval olmaz” kaidesi gereği, Almanya eski elçisinin tesbitlerine kızmak değil, varsa doğru tesbitlerinden istifade etmek gerekmez mi?

Hatırlanacağı üzere AB-Türkiye tam üyelik müzakereleri her ne kadar resmen sona erdirilmiş olmasa da, 2018 yılında Avrupa Konseyi’nin aldığı kararla dondurulmuş durumda. Müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için ‘elçi’lerin devreye girmesi dahi temin edilebilir. 

Herkesin bildiği üzere Türkiye uzun yıllar AB’ye üye olmak için gayret sarfetti. Bu yolculuğu isteyenler olduğu gibi istemeyenler de vardı. İki taraftaki ‘hayır’cılar, millet menfaatine olan işlere karşı çıktı. Türkiye’yi idare edenler de epey bir müddet “AB üyesi olmak Türkiye’nin menfaatinedir” diyerek millete söz verdi. Sonra ne olduysa oldu ve “Üye olmadan da yolumuza devam ederiz” denilmeye başlandı. Elbette üye olmadan da yola devam etmek mümkün, ama bu yol nereye çıkar ve çıkıyor? Hak, hukuk ve adaletin tecelli ettiği bir ülke olabildikten sonra elbette üye olmadan da olur. Fakat Türkiye şartlarında “AB’ye üye olmadan” bunu temin etmek kolay mı?

İdarecilerin ifadeleriyle madem üye olmanın iki tarafa da menfaati vardır, o halde bu yolculuk devam etmelidir. “Kopenhag Kriterleri’ne gerek yok, biz ‘Ankara Kriterleri’ ile yolumuza devam ederiz” demek Türkiye’yi arzu ettiği seviyeye getirmedi. Geride bıraktığımız yıllar buna şahittir. 

O halde ‘elçi’lere kızmadan gerçeklerin peşine düşmek icap eder. Milletin menfaati; hak, hukuk ve adalet yolunda ilerlemekten geçiyor vesselâm.

Okunma Sayısı: 2447
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı