Bir virüsün bu kadar etkili olup adeta dünyayı teslim alacağını her halde hiç kimse tahmin edemezdi. Akla gelmeyenler başa geldi ve bütün dünyada gözle görülmeyen bir virüsle mücadele için çağrı yapılıyor.
Koronavirüs salgınına karşı tedbir almak mühim. Tabiî ki her şeyde olduğu gibi tedbirde de orta yol tercih edilmeli. İşin ehli olanları dinlemek, onların tavsiyesine kulak vermek icap ediyor. İşin ehli kabul edilenlerin de tedbir ve mücadele konusunda ittifak etmeleri isabetli olacak. Bir uzmanın tavsiyesini başka bir uzman reddederse, milletin aklı daha fazla karışmaz mı? Maalesef, farklı açıklamalar sebebiyle kafalar biraz karışık. En basitinden, ‘kimlerin maske takması gerektiği’ konusunda bir ittifak yok. ‘Herkes taksın’ diyen de var, ‘sadece hasta olanlar taksın’ diyen de.
Geçen gün (30 Mart 2020) gazetemizin ‘lâhika’ sayfasında yer alan bir Hadis-i Şerif şöyleydi: “Tedbir gibi akıllılık yoktur, günahlardan sakınmak gibi takva yoktur, güzel ahlâk gibi de asâlet yoktur.” (Camiü’s-Sağir, No: 9910)
Demek ki asıl akıllılık, tedbir almaktan geçer. Tedbir almak akıllılık oluyorsa, tedbir almamak ne olur?
Bu noktada koronavirüs salgını sonrası oluşturulan ‘Bilim Kurulu’nun üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ın şu tesbiti de dikkat çekici: “(Virüsle mücadelede) 1 gün sonra bu salgını kontrol etmek bugünden sonra daha zor olacak. Öbür gün yarından daha zor olacak. Vak’a sayısı arttıkça iş zorlaşıyor. 2 bin kişiyi toplumdan izole etmek başka, 10 bin kişiyi başka.”
Yani, tedbir alma noktasında geç kalma lüksümüz yok. Ülkemizin geç kalıp kalmadığı başka bir tartışma konusu, ama esas olan tedbirdir ve elbette alınacak tedbirler de vaktinde alınmalı...
Bilim Kurulu üyesi ve KTÜ Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü’nün yorumu da mühim: “Ev halkı dışında başkalarıyla temas yasak. Bana gelen duyumlar üzerine size bir örnek vereyim: Bir hanım ‘haftalardır evdeyim’ diyerek komşusuna kahve içmeye gidiyor. Komşusunun oğlu da işten izinli olduğu için İstanbul’dan memleketine gideli 1-2 gün olmuş. (Komşusuyla) Beraber oturmuşlar. Sonra (izne gelen) o komşunun oğlu pozitif çıktı. Şimdi 2 aile de karantinada. Önümüzdeki 1-2 hafta herkes kurallara uysa pat diye salgının yayılma hızı düşer. Toplumun nasıl davranacağını bilmediğimiz için ‘Salgın şu ay biter’ diyemiyoruz.”
Bu salgının belki de yıllarca süren kalıcı etkileri de olacak. Aileler, akrabalar, komşular salgın sonrası birbirinden iyice uzaklaştı. Tedbir için bu gerekliydi. Ancak zaten iyi olmayan ‘akraba ziyaretleri’nin bu salgından olumsuz anlamda etkileneceğini söylemek her halde kehanet olmaz. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve ‘sıla-i rahim’i canlandırmak epey zaman alır. Bir adım sonrası değil, bin adım sonrasını düşünenler bundan sonra yapılacak çalışmaları şimdiden planlamalıdır. Aksi halde sosyal yapının daha da bozulma ihtimali vardır.
Küçük şehirlerin, ilçelerin ve hatta köylerin bu tehlikelerden daha fazla etkilendiğini söylemek bile mümkün. Çayeli’nde akraba ve komşuların birbiriyle ‘arturma’lardan konuştuğuna şahit olduk. “Belki virüs taşıyıcıyım, nineme virüs bulaşmasın’ diye ninesinin kapısını çalmayan ‘torun’lar var.
Hepimiz için bu ‘tehdit’ var. O halde ‘tedbir’i ihmal etmeyelim. İnşallah bu salgın kısa sürede sona erer ve zaten sarsıntı geçiren sosyal yapı daha fazla tahrip olmaz.
Ey Rabbimiz! Bizi her türlü belâ ve musîbetlerden muhafaza eyle. Amin.