Hal ve gidişin iyiliğinden de fenalığından da nihayetinde idareciler sorumludur.
Yoksa ‘iyi’likleri kendilerine alıp ‘hata’ları başkalarına havale edenler gerçek anlamda ferasetli idareci olarak kabul edilmezler.
Elbette idarecileri hata yapmaya sevk eden sebeplerden biri de onlara yakın olup da doğruları söylemeyenlerdir. “Evet efendim. Haklısınız efendim. Siz en iyisini bilirsiniz efendim” diyen ve yanlışlara itiraz etmeyen ‘yakındaki danışmanlar’ gerçekte idarecilerin dostu olabilir mi? Tabiî ki doğru söyleyenin ekseriyetle ‘Onuncu köy’e gönderildiği de bilinen bir gerçektir. Başarılı idareci, doğrular acı da olsa amirine söyleyen ‘danışmanlar’ı yayında tutabilse mesele hallolur.
Geçen gün vadimizde yaşanan bir hadise bunu hatırlattı. Kısmen ‘özel’ de olsa esas olarak her yere tatbik edilecek hadise şöyle oldu: Bilenlere malûm olduğu üzere Çayeli, Senoz Vadisi’nde organik çay tarımı yapılıyor. Bu sezon, sahile uzak olan köylerde hava şartları sebebiyle yaş çayın olgunlaşması gecikti. Çayı satın alan kurum, sahillerde ‘ikinci sürgün’ün sona ermesi sebebiyle bazı köy muhtarlarına ve kurumun temsilcisi sayılan ‘çay eksperleri’ne sorup danışarak yaş çay alım yerlerini bir haftalığına kapatma kararı almış. Bu bilgi, henüz ‘ikinci sürgün’ çay alımına başlamayan köylerdeki üreticilere vaktinde haber verilmeyince bir mağduriyet ortaya çıktı. Fabrika müdürleri ve haklı olarak diyor ki, “Biz bunu muhtarlarla konuşarak yaptık. Üreticiye de erkenden haber gönderdik. Bir iki köyün çayı için bir fabrikayı açık tutmak kuruma zarar verir. Hem bu bir hafta içinde fabrikanın bakımını yapacağız. Sonra da üretici mağdur olmasın diye zaten elindeki çayı alacağız. Kontenjan dahi uygulamıyoruz.”
Hadiseye idareciler penceresinden bakınca onlar haklı gibi duruyor, ama neticede üretici mağdur olabilirdi. Neyse ki idarecilere ulaşılarak durum izah edildi ve onlar da bir iki gün daha çay alım yerlerini açık tutarak mağduriyeti önlemeye çalıştı.
Peki, idarecilerin doğru karar almasına mani olan, onları yanıltan ‘danışman’ mesabesinde olan muhtarlara ne demeli? Ya da bilgisine müracaat eden ‘çay eksperleri’nin yaptığı doğru mu? Velev ki idare böyle bir karar almak istedi. Muhtar ya da eksperlere düşen idareciye doğru bilgi vermek ve yanlış iş yapmasına mani olmak değil mi?
Bu vesileyle sistemde ciddî tıkanma yaşandığına da şahit olunmuş oluyor. Şöyle ki: Meselâ, bu karar sonrası üreticiler idareci ve karar merciinde olanlara ulaşmakta ciddî zorluk yaşıyor. Çayeli’nde uzun yıllar esnaflık yapan bir büyüğümüze durumu anlattık ve “Bu karar yanlış olur. Üreticilerin taleplerini idarecilere ulaştırabilir misiniz?” dediğimizde elinden gelini yaptı, ama neticede çözüm üreten biri bulunamadı. Sonrasında bu işle hiç ilgisi olmayan bir idareciye ulaşıldı ve benzer talepler dile getirilerek ‘karar merciinde’ olanlara ulaşmak mümkün oldu. Durum izah edilince vatandaşın, üreticinin haklılığı ortaya çıktı ve yanlış karardan dönüldü. Bu basit misal de gösteriyor ki ‘danışılanlar’ın idarecileri yanıltması büyük hata olur. İcap ettiğinde ‘onuncu köy’e gitmeyi göze alıp doğruları söyleyebilmek gerekir. Elbette bu er kişilerin işidir.
Bu ‘özel konu’ vesilesiyle bir noktayı daha hatırlamak gerekir: Millete hizmet eden devlet, icap ettiğinde bazen zarar eder, ama vatandaşını mağdur etmez. İskoçya’dan gelen şu haber, buna güzel bir misal olabilir: İskoçya’nın Shetland Adaları’ndan biri olan 70 nüfuslu Out Skerries’te yaşayan Aron Anderson’ın (10) köyündeki ilkokulun tek öğrencisi olduğu ortaya çıktı. Sadece Aron’a hizmet veren ilkokulun iki sınıfı, bir elişi odası, bir müzik odası, bir kütüphanesi ve bir de geniş bahçesi var. Okulda görev yapan öğretmenlerin bütün gün boyunca tek işleri Aron’la ilgilenmek. Ülkedeki ‘en pahalı’ eğitimi alan çocuğun okula gidebilmesi için devlet her yıl 75 bin 357 sterlin (320 bin TL) harcama yapıyor. Yaşamı ile ilgili Mail on Sunday’e konuşan Aron Anderson durumundan çok da şikâyeti olmadığını söyledi.” (Hürriyet, 22 Kasım 2015)
Evet, ne yanılalım ne de kimseyi yanıltalım.