Ahir zamanda yaşadığımızı gösteren binlerce misal var.
Biri de yanlış bilgilerin şimşek hızıyla yayılması ve ardına da yüzlerce ve bazen de binlerce iftiranın takılması... Sosyal medya buna zemin hazırlıyor ve neticede insanlar ekseriyetle yanlış kanaatlere sahip oluyor.
8 yıl önce yayınlanan bir karikatür vesile edilerek Yeni Asya bir defa daha bu iftiralara maruz kaldı. Tabii ki dilin kemiği olmadığı gibi ‘sosyal medya’da konuşmanın, yazmanın ve itham etmenin de sınırı yok. Bir de bu ithamların bir kısmı, hadisenin aslını ve esasını bilenlerce yapılması ayrı bir facia. Bir sözün, bir işin nerede ve hangi makamda söylendiği ve yapıldığı dikkate alınmadan değerlendirilmesi mümkün mü? Bir iş yapılmış ve aradan 8 yıl geçtikten sonra ‘yeni gibi’ sunulması akla, iz’ana, insafa sığar mı?
Yeni Asya’nın her nüshası meydandadır, arşivdedir. Dolayısı ile Yeni Asya’yı anlatmak için söze ihtiyaç yoktur. Bu gazeteyi darbeci anlayışla yan yana zikretmek en tutmayacak iftiraların başında gelir. Böyle ithamları dikkate alıp cevap vermeye dahi ihtiyaç duymayız. Yeni Asya’nın 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 başta olmak üzere, bütün darbelere ve darbecilere itiraz ettiğini hatırlatmaya gerek var mı? Hak, hukuk ve adaleti temin için gayret gösteren bir gazeteyi tam aksi ithamlarla karalamaya çalışmak nasıl izah edilebilir?
Çarpıtma ‘haber’in peşine takılanların bir kısmı zaten kabil-i hitap değil. Çünkü bir defa olsun Yeni Asya’yı görmemiş, ama kendince güvendiği birinin paylaşımı üzerine yorum yazan ‘isimsiz’ kişiler var. Bunun yanı sıra geçmişte bir şekilde Yeni Asya ile yolu kesişmiş, gazeteyi ve yayınlarını tanıyanların yazdığı ‘yanlış’ mesajlar var. Bu arada arayıp soranlar da oldu elbet. Onlara, dolaşıma sokulan karikatürün 8 yıl önceye ait olduğunu dahi zor anlatabildik. Tabii ki hatasının farkına varıp sosyal medyadaki yazılarını tashih eden ve hatta tamamen kaldıranlar da var. Birileri tarafından yanıltıldıklarını anlayanlar da... Bütün açıklama ve izahlara rağmen ve hakikati de bildiği halde yanlışta ısrar edenler de oldu tabii ki. Esas üzücü olan onların tavrı. Hani gelen bir ‘haber’ önce tahkik edilecekti? Nerede bu temel düstur?
Bazıları da bu ‘fırtına’dan yola çıkarak en ilgisiz konularda Yeni Asya’yı tenkit etmeyi tercih etti. Düşünün ki Yeni Asya’nın Risale-i Nur’dan bahsetmesini dahi istemeyenler var. İddiaya göre, iktidara destek olmayan tavır ‘perde’ oluyormuş. Peki, bu iddiayı ileri sürenler kendi tavırlarının ‘perde’ olabileceğini hiç akla getirmiyorlar mı?
Bu hususta kendilerini ‘tek temsilci’ gibi görenler Risale-i Nur’ların anlatılması ve tanıtılmasını dahi ‘tekel’lerine alma düşüncesinde. Onlara göre sadece kendileri Risale-i Nur’dan bahsedebilir. Sosyal medya hesapları ortada. Kendilerinde ‘temsil’ kabiliyeti olduğunu ifade eden bazıların hesaplarına bu gözle bakan oldu mu? İnanın sayfaları başta aşağı siyasî konularla dolu halde. Sonra bu kişiler mesleği ‘gazeteci’ olanlara dönüp ‘siyaset yapmak’ ile itham ediyorlar.
Her defasında olduğu gibi, bu kişileri önce insafa, iz’ana ve gerçeği araştırmaya davet etmek gerekir. Yok, yanlışta ısrar edip iftira ve karalamaya devam etmek istiyorlarsa, hepsini Allah’a havale ediyoruz. Hakikatler er ya da geç ortaya çıkar. Allah (cc) hepimizi müfteri durumuna düşmekten muhafaza etsin.
Amin.