Milyonlarca öğrenci dün itibarıyla (9 Eylül 2019) yeniden ders başı yaptı.
Millî Eğitim Bakanlığının açıkladığı rakamlara göre resmî ve özel ilk, orta ve liselerde 18 milyon öğrenci ve 1 milyondan fazla öğretmen var. Bazı ülkelerin nüfusundan daha fazla olan bu rakamlar, ülkemizdeki eğitim sisteminin sıkıntılarını hatırlattığı gibi, çözümün de kolay olmadığını gösterir.
Bir noktayı her halde görmezden geliyoruz: Okul binaları yapmaktan çok daha önemli olan, ders kitaplarının muhtevasıdır. Okula gönderdiğimiz çocuklar ne öğreniyor? Öğrendikleri bilgileri hayata uygulama imkânı buluyorlar mı? Daha da önemlisi ilkokuldan son okula kadar ‘kitap dostu öğrenci’ler yetiştirebiliyor muyuz?
Hemen her yıl konuşulan, ama tam olarak uygulama imkânı bulunmayan bir meselemiz de, okullarda ‘kitap okuma dersi/saati’ olmamasıdır. Bazı okullarda böyle uygulamalar var, ama bunu her okula yaygınlaştırmak gerekmez mi? Kitap okuma alışkanlığının erken yaşlarda kazanılması gerektiği uzmanların da dikkat çektiği bir konudur. Bu meselenin üzerine de gerektiği kadar durmak şart. Ortaokul ya da liseyi bitirdiği halde tek bir kitap dahi okumayan öğrenciler yok mu? Böyle bir tablo karşımızda varken büyük, zengin ve huzurlu bir ülke olabilir miyiz? Kitap dostu okul, kitap dostu öğrenci, kitap dostu eğitim sistemi tesis etmekten başka çare var mı?
Okulların açılmasına bir iki gün kala karşılaştığımız bir tablo bu meseleyi hatıra getirdi. Geçen gün otobüs durağından eve giderken sokaktaki bir çöp kutusunun yanına gelişi güzel atılmış kitaplar dikkatimizi çekti. “Okul başlamadan önce geçen yılın ders kitapları tasnif edilmiş ve atılmış” diye hayıflanırken işin çok daha vahim olduğunu gördük. Elbette ders kitapları dahi olsa kitapların ‘çöp’e atılması çok yanlıştır, ama atılan kitapların içinde Kur’ân-ı Kerim meali dahil çok sayıda dinî muhtevalı kitaplar olması hakikaten can yakıcı oldu.
Etrafa baktık, kimse ilgilenmemiş. Kur’ân-ı Kerim mealinden ve ‘elif ba’dan başlayarak kitapları yerden kaldırmaya başladık. Ellerimiz dolunca, yine bir öğrenciye ait olan ve çöpe atılan ‘yep yeni’ çantayı alarak kitapları çantaya doldurduk. Bu yaralayıcı durumu sosyal medyadan da paylaşarak “Kitapların çöpe atılması kıyamet alâmeti değil mi?” diye sorduk. Hakikaten bu durum başlı başına bir kıyamet alameti değil mi? Nasıl olur da Kur’ân-ı Kerim meali dahil onlarca kitap çöpe atılır? Haydi atıldı, bir Allah’ın kulu bunu görüp rahatsız olmuyor mu? (Bu arada ‘çöpten kitap aldığımız için’ bizi kınayanlara da rastladık tabiî.) Bu yanlış hareketi ‘Bilmeyen bir çocuk yapmıştır’ diye geçiştirebilir miyiz?
Esasında bu tablo, cemiyetteki derin tahribi göstermesi bakımından ibret vericidir. İlk emri ‘Oku’ olan bir dine mensup insanlar nasıl olup da bu hale geldi, gelebildi? Ne zamandan beri kitaplar ‘evlerde fazlalık’ olarak görülmeye başlandı? Hangi anlayış kitapları ‘suçlu’ ilân etti?
Diyelim ki evde ya da kütüphanede kitaplar için yer kalmadı. Yer kalmayan kitaplar çöpe mi atılır, yoksa ihtiyaç olanlara mı verilir? Hiç değilse bir koliye doldurarak ‘geri dönüşüm’ firmalarına teslim etmek gerekmez mi? Okulların açıldığı günlerde bu meselelerin konuşulması ve tartışılmasında fayda vardır. Kitap dostu yetiştiremeyen bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir. Aksini iddia eden varsa hem günümüze, hem de tarihimize baksın vesselâm.