Sevdiğim ve saygı duyduğum, Yaşar Ağabeyimle sohbet ederken konu dönüp dolaşıp çocukların ve devamında gençlerin eğitimine geldi.
Yaratılmışların en mükemmeli olarak, var edilmiş insanın, âdeta insanlık sıfatını kendinde bulma aczî içinde yuvarlandığını ve maalesef bulamadığını, çeşitli sınıflamalarla gençlerin kendilerini alfabedeki son harfle, son dönemin son temsilcisi olarak tanımladığını (Z kuşağı) ve yine neden ailelerin ve gençlerin kendine basit ve sıradan dünya hayatını tercih ettiklerini, Yaratanı razı edecek bir hayatı tercih etmek yerine sırf dünya için yaratılmış gibi, yalnızca ‘’dünyaya ve nimetlerine hücum eden’’ yaşam tarzını benimsemelerini anlamlandırmakta zorluk çektiğini söyledi.
Söylediklerini tam ve doğru olarak anlayabilmek için biraz daha açmasını rica ettim.
Ailelerin, çocukları sınıflandırmaya, sözde mütedeyyin ailelerin de (istisnalar hariç) bu duruma bilerek ve isteyerek dahil olduğunu, ‘’maalesef çocukları harman döğenindeki atlar misali robot haline getirdiklerinden (Yaşar Ağabey’in üslubuyla naklettim) ve gençleri, doktorluk, savcılık, mimarlık, mühendislik gibi saygın mesleklerin birine ulaştırmak adına, imanî ve insanî değerlerle donatmadan toplum içerisine gönderme acizliğine düştüklerini’’ ifade etti.
‘’Suda boğulmuş cansıza ne can kurtaran ne oksijen fayda verir. İşte maalesef aileler iman oksijeninden mahrum yavrularıyla övünüp dururken, gerçekte çocuklarından daha da suçlu olan anne ve babaların mahşerde, o büyük hesap gününde, sonu ebedî Cennet yahut ebedî cehennem olan o büyük mahkeme-i kübrayı unutmamaları gerektiğini belirtirken Rabbim sen akıbetimizi hayreyle’’ diye ekledi.
Yaşar Ağabeyim söylediklerinde hepimizin ortak düşünüşü saklı.
Çok önemli olan bir hususa dikkatlerimizi yönlendirirken konuyu bu şekilde dile getirmesinde ifadelerin sıcak bir üslup ama güncel bir can sıkıntısının bulunduğunu, hayata her daim olumlu bakan biri olduğunu kendisini yakînen tanıdığım için biliyorum.
‘’Hayat- Gençlik ve Hayatın amacı’’ gibi mevzular öylesine önemli ki, bu konular önemine binaen her daim hayatımızın merkezindedir ve yine aynı nedenle döner dolaşır defalarca ele alınır, yazılır, çizilir ve haklarında düşünülmeye değer bir özellik taşırlar.
Bu tekrarlar büyüklerimizin deyimiyle taş üstüne taş koymaktır, gelişmek ve ilerlemektir.
Şikâyet ettiğimiz birçok konuya kendi açımızdan baktığımızda ümitsizlik bizi esir aldığında, eskiler ‘’Gaz bitti, fitille idare ediyoruz’’ derlerdi.
Hayatı gözlemlediğimizde böyle bir kanaate ulaşsak da ben her zamanki gibi sadece sokaklara, caddelere, sosyal medyaya bakarak karar vermenin bizi yanıltabileceği kanaatindeyim.
İnsanoğlunun her zaman yüreğinin derinlerinde onu doğruya yönlendirecek ve ulaştıracak bir programla donatıldığını biliyorum.
Bu nedenle penceremden baktığımda, gazın bitmediğini, fitilin de gayet iyi yandığını düşünüyorum.
Sadece isli lambanın silinmesi gerek.