"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir Mısırlının kışla imtihanı ve affetmeyen Zürih polisi

Fatma Nur ZENGİN
24 Ekim 2011, Pazartesi
Geçen hafta sonu yoğun hayatlarımızdan dolayı uzun zamandır görüşemediğim ; Ankara’daki Mısırlı arkadaşlarımdan biriyle buluştum.

Hâlâ bazı sabahları uyandığında kendisini Kahire’de sanan ve bazen sipariş verdiğinde Mısır Arapçası konuşma ihtiyacı hisseden biri olarak, Ankara’da bir Mısırlı arkadaşımın olması, zaman zaman Mısır’a gitmiş gibi olmamı sağlıyor.
Pazar günü de onlardan birisiydi. Sabah kahvaltı için sözleşmiştik, Mısır’da neredeyse hiçbir Mısırlı arkadaşımı kahvaltıya ikna edememiş olduğumdan oldukça şaşırmıştım. Dışarı çıktığımda soğuk hava beni hazırlıksız bir şekilde yakalamış olsa da, ailelerle tıklım tıklım dolu, güzel bir mekânda kahvaltıya başlamıştık.
Arkadaşım da bir Pazar sabahında dışarıda bizden başka kimsenin olmayacağını sandığı için, çoluk çocuk herkesin dışarıda olduğunu görünce oldukça şaşırdığını söyledi. Biraz Arapça, biraz İngilizce, karman çorman dilimizde sohbet ederken, 25 Ocak’tan bu yana her Mısırlı ile olduğu gibi, onunla da lâf dönüp dolaşıp devrime ve devrimin etkilerine geldi. Evet, seviniyordu Mübarek’in gittiğine. “Ama” dedi, “keşke seçime kadar yine o kalsaydı ülkenin başında, hiç olmazsa rant kapmaya çalışanlara fırsat verilmemiş olurdu”. Bu sefer de Enver Sedat mı, Cemal Abdunnâsır mı sorusuna şimdiye dek sadece bir Mısırlıdan “Abdunnâsır” cevabı aldığım için merakla ona da sordum. Hangisi daha iyiydi, hangisini tercih ederdi? Gülümsedi, “Ben doğduğum günden beri sadece bir Cumhurbaşkanı gördüm ve o ne Sedat idi, ne de Abdunnâsır idi. O yüzden karşılaştırmam çok zor.”
Politika, Mısır, Kızıldeniz, okul günleri, İstanbul ve Kahire’nin ortak yönleri ve Ankara ile Kahire’nin ne kadar birbirine benzemediği ana temalı konuşmamızın ardından, günün geri kalanını kahvaltı yaparak geçirmemek için dışarı çıktık. Ben bir hasta ziyaretine gidecektim, o da evine gidip dinlenecekti. Ama soğukta tir tir titrerken, “Aslında benim kışlık birşeyler almam lâzım” dedi, “daha önce hiç kabanım yahut botum olmadı”. Bu cümleler Türk filmi repliği gibi dursa da, Mısır’da (yahut güney ülkelerinde) yaşayanlar bilir, koca bir kışı bir hırka, her mevsim giydiğiniz normal ayakkabılar ve yaz-kış 2-3 TL’yi geçmeyen doğalgaz faturasıyla geçirebilirdiniz. Benim arkadaşım da şimdiye dek hiç kış mevsimi yaşamadığı için, kışlık manto, çizme, eldiven gibi kıyafetlerin kullanımını bile bilmiyordu. Sakız kutusuna birkaç alış veriş merkezinin adını yazdım ve onu otobüse bindirip, şoföre indireceği yeri söyledikten sonra yoluma devam ettim. Beş yıldır, ufak-tefek seyahatlerim dışında kış mevsimi görmediğim için ben de afallamıştım aslında. Artık kabullenemediğim gerçeği kabullenme zamanı gelmişti, Ankara kışları soğuk, yazları sıcak olan bir şehirdi. Bunu ilkokul birinci sınıftan beri biliyordum. Kış yeni başlıyordu ve kışlık kıyafetler almanın zamanı gelmişti.
Hasta ziyaretinin ardından, yağmura ve soğuğa rağmen, ben de alış veriş merkezine gittim ve bütün parasını harcayan arkadaşımın, bankamatikten para çektikten sonra tekrar aynı alış veriş merkezine parasının geri kalanını harcamaya geldiğini öğrendim. “O kadar soğuktu ki dayanamadım, birkaç parça kıyafet alıp hemen giyindim” dedi. Daha sonra birlikte kendisine kışlık bir manto ve çizme aldık. Çizmeye bir türlü alışamadı, eldiven almak içinse ikna edemedim, havanın o kadar soğuk olabileceğini düşünmediğini söyledi.
Keyifli bir günün ardından eve geldiğimde, birlikte İsviçre’ye gittiğim arkadaşım aradı. “Zürih’te ceza yazmışlar bize” dedi. Zürih, havaalanı, kiraladığımız araç, Cenevre’ye yolculuk... Hepsini birden düşündüm, ama o sakin yolculukta nasıl ceza yediğimizi bir türlü anlayamadım. Arkadaşım muhtemelen ben uyurken bir ara flaşların patladığını ve kameraların aracımızı o zaman kaydetmiş olabileceğini hatırlattı. Hız sınırının 60 km olduğu Zürih’ten otobana çıkış noktasında, 63 km ile giderken, 3 km fark ile cezalandırılmıştık ve bu yetmiyormuş gibi, Zürih polisi hiç üşenmeden, cezayı arkadaşımın Ankara’daki evine gönderiyor, bir ay içinde (postadaki gecikmeden dolayı ceza bize ulaştığında bir ayın bitmesine 2-3 gün kalmıştı) ceza ödenmezse mahkemeye verileceğini belirten bir yazı eklemeyi de unutmuyordu. Dünya çok küçük, Zürih polisi çok acımasız ve İsviçre Frankı hâlâ çok yüksekti. Seyahat masraflarımıza bir de trafik cezasını ekleyerek, masraflarımızı gözden geçirdik. Cenevre’ye uçmak daha pahalı olduğu için, Zürih’i tercih etmiş, ama evdeki hesabın çarşıya uymadığını ve İsviçre polisinin affetmediğini de yakinen tecrübe etmiştik.
Kurban Bayramı gelmeden, Ramazan Bayramındaki ilginç anılarımdan biri olan Stockholm’deki bayram faaliyetlerinden de bahsetmek istiyorum. Nasipse...

Okunma Sayısı: 1258
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı