"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Post-Mısır günlükleri Bir vedanın getirdikleri

Fatma Nur ZENGİN
10 Ağustos 2011, Çarşamba
Yazmayı bırakmak çok kötü birşey. Okumayı-yazmayı öğrendiğimden beri düzenli bir şekilde yazı yazan ben, neredeyse son 5 aydır ne gazetedeki köşeme, ne günlüğüme, ne internetteki bloğuma hiçbir şey yazmadım. Yazdığım-yazmaya fırsat bulduğum tek şey 140 satırlık tweetlerden ibaretti, ne acı.
Bunların sebeplerini düşünürken birinci sebebin bütün vaktimi alan yeni iş hayatım olduğunu biliyordum. Tabiî başta Kahire olmak üzere dünyanın çeşitli noktalarındaki gözlemlerimi yansıtmak ne kadar keyifli ve zenginlik doluysa, Ankara’nın siyasetten başka pek de birşey vaad etmeyen havasında birşeyler yazmak o kadar zor ve ilhamdan uzaktı. Ben ve başta babam olmak üzere, beni ve yazma aşkımı bilenler, sürekli yazmam gerektiği konusunda telkinlerde bulunuyorlardı, benim de isteğim buydu zaten, ama istediğim bir ortam yoktu. Gazetedeki köşeme yazdığım ilk acemi yazımı kaleme aldığım, keşmekeşin, korna seslerinin ve Kahire’nin ortasındaki Starbucks kafe, Ankara’daki şubeleriyle aynı değildi. Bunu biraz geç fark ettim. Yazabilmek için saatimi sabahın erken vaktine kurdum, evden erken çıkıp, kafeye koştum, sabah güneşiyle birlikte birkaç satır yazabileyim diye, olmadı. Öğle yemeğimi paydos öncesi yedikten sonra, bir saatlik öğle aramda kafeye koştum: Olmadı. Anladım ki yoğun iş hayatı buna hiç müsaade etmeyecek. Ben de çareyi kaçmakta buldum. Kâğıda, kaleme, yazamadığım yazılarıma, okuyamadığım kitaplara doğru. Aslında çok şeyin biriktiğini ben de biliyordum içten içe; sadece onları yazabilmenin zorluğu ve mekânsal, zamansal, ruhsal elverişsizliklerdi beni alıkoyan!
Kahire’de, Ocak ayında başlayan ve beni şaşırtıp, beklenmedik kararlar almaya iten devrim süreci, iki haftalık tatil için kapısını kilitleyip, Türkiye’ye döndüğüm evimi toplamak üzere son kez Kahire’ye gitmeme sebep oldu. Beş yılımı birbirinden farklı ve güzel anılarla geçirdiğim bu ülkeye veda ettiğimin farkında olmamanın tek sebebi ise, şehirdeki devrim ve olağanüstü hâl ruhuydu. Gece uçağımız havaalanına indiği andan itibaren, polisin ve gümrük görevlilerinin yumuşak tavrı, birşeylerin eskisi gibi olmadığını gösteriyordu. Sokağa çıkma yasağını delmiş olduğumuzdan, daha az dikkat çekmek için 30 km hızla yolumuza devam ederken, sağlı sollu sıralanmış tanklar, artık Mübarek’in olmadığını doğruluyordu.
Bütün uçuşlarını gözden geçirip, bir kısmını iptal eden THY’nin, ülkede sokağa çıkma yasağı saatleri olan 00:00 ve 06:00’yı görmezden gelip, bizi gece 02:30’da havaalanına inen uçağa transfer etme saçmalığının neticesinde, yasak saatlerinin tam ortasında havaalanına ulaşmıştık. Yasak saatlerinde eve gideceğimizi öğrenen ve ‘80 ihtilâlini yaşayıp, o zorlukları görmüş olan annem, askerin bu saatlerde istediğini yapma yetkisi olduğunu söyleyip duruyordu. Türkiye’deki hadiselerde sadece sokağa çıkma yasağını ihlâl etmek bile bir kurşuna hedef olmaya yeterliymiş o zamanlarda. Bizi havaalanından almaya gelen Mısırlı arkadaşımın, durumun Mısır’da böyle olmadığını, askerle halkın çok iyi anlaştığını ve en fazla kimlik kontrolü yapılacağını söyleyerek annemi ikna etmeyi başarmasının ardından, evimize doğru yola çıktık.
Evime girdiğimde hiçbir yağmanın olmadığını gördüm. Herşey yerli yerindeydi ve altı gün içinde beş yılımı sığdırdığım ülkeye apar topar veda etmek zorunda olduğum için, yoğun tempolu bir maratona başladım. İşyerimde bitiremediğim işler, tamamlanmamış evrak işleri, görülecek ve vedalaşılacak mekânlar ve arkadaşlar...
Hepsini tamamladım, ama mekânlar ve arkadaşlarla vedalaşamadım. Zaman yetmedi, olmadı, görüşemedim hepsiyle. Aklıma geldikçe, gece Nil’in görüntüsü, güneşi selâmlayan Piramitler, Fişavi’den yükselen naneli çay ve nargile dumanları, üniversite sıralarındaki dostuklar, altı saat hiç durmadan ders anlatan hocam ve o ders anlattığı anfi, hâlâ sızlıyor burnumun direği. Bazen istese de, yapabilecek olsa da gidemediğini anlıyor insan. Bir şekilde Mısır’a veda etmek zorunda kaldığını anladığı gibi.
Bundan sonra elimden geldikçe birikenleri yazacağım ve bundan sonra biriktirmeden yazmaya çalışacağım, ucunda Ankara’dan kaçmak olsa bile...
Okunma Sayısı: 2385
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • cihangir

    10.8.2011 00:00:00

        Fatma Nur hanım, şükür kavuşturana derler ya.Sizin yazzılarınızı zevkle okuyanlardanım.Gazetemizde değişik tarzda yazan bir yazarımızsınız.Bunda elbetteki, bilgi ve seyehat birikiminizinde etkisi var.İnşallah tekrar 5 aylık ayrılıklar olmaz.Yeniden hoş geldiniz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı