İnsanların sağlıklı ve huzurlu bir hayat yaşayabilmelerinin temel prensibi saf, temiz, katkısız, hilesiz ve yeterli bir beslenme olduğu bilinmektedir.
Bu şartları bulunduran gıda maddelerinin, çarşı ve pazarlarımızda bulunması insanlık adına ne acıdır ki, her geçen gün daha da çözülmez bir hal almaktadır. Muhtevası ile oynanmayan hiçbir temel gıdayı, sofralarda bulundurmak imkânsız hale getirilmiştir. İnsanlara, bir çözüm üretememenin acizliğiyle, önlerine konan imkânlara teslimiyet içinde boyun eğdirilmiştir. Bu olumsuzluk zincirleriyle çoğaltılan, aynı zamanda besin değeri bulunmayan bu maddelerin tüketilmesi sonucunda, insanlar yeni yeni hastalıklarla karşı karşıya kalarak, korku ve hayret içerisinde yaşamaktadır. İlgisizlik ve bilgi açığı dolayısıyla yaşanan, hayat kalitesini tahrip edip çökerten beslenme tarzı, zaman içinde cemiyetin maddî, manevî çöküşünü de hızlandıracaktır. İnsanların saadeti için, gerekli koruyucu tedbirleri aldığını gaye edinen kişi ve kuruluşlar, hayat kurtaran çözümleri, geç kalınmadan alabileceklerine ümidimizi sürdüreceğiz. Çok pahalıya mal olmadan, bir an önce çözülmesi gereken ana meselemizdir, ihmal edildiğinde nesillerin acı çekmesine ve kaybedilmesine sebep olacaktır.
“Hibrit (EBTER) tohumların filizlenmesi, büyüyebilmesi, meyve vermesi, böceklerden korunması için, kullanılan zehirli kimyasallardan kaynaklanan akut zehirlenme, kanser, doğum kusurları, kısırlık, gelişim bozukluğu, sinir sistemi bozuklukları gibi sorunlar bir yana, GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar) ve HİBRİT ürünlerin, bizatihi kendisinin alerji, kanser, fizyolojik bozukluklar, bağımlılık, GEN ve DNA yapısı bozuklukları, immun (bağışıklık) sistemi sorunları, mikro-organizmaların mutasyonuyla (farklılaşarak değişme) yeni hastalıkların ortaya çıkması gibi sorunlara sebep olduğu tartışmasız bir gerçektir. İlginç olan, insanlar başlarına gelecek olan şeyi biliyorlar, fakat hiçbir şey yapmıyorlar. Genetiği değiştirilmiş organizmaları (GDO) sonuçlarının vahameti iyi bilindiği halde, insanlar neden bu sessizlik ve acziyet içinde?”1 İnsanlığın temelini tahrip etmeyi hedefleyen, gıdalardaki genetik yapıyı tahrif etme faaliyetleri, tedbir alabilme cesareti gösterilerek, şuurlu bir engelleme hareketiyle bertaraf edilmelidir. Bunun için, insanları eğitip irşat eden, başta öğretmenler, camilerdeki din görevlileri, gıda mühendisleri ve diğer ilgililerin, koordineli bir çalışma ile topyekûn bir eğitim ve uyandırma seferberliğinin gerçekleştirilmesi gerekir. Aksi halde, ülkelerin her konudaki temeli olan insan unsuru çökmekten kurtarılamayacaktır.
Verimli topraklarıyla tarih boyunca üzerinde ve çevresinde yaşayan insanlara analık yapan, Anadolu topraklarının, kimyevî, biyolojik ve genetik tahribatlarla kısırlaştırılmasına gafletle göz yumulduğunda, tarım ve hayvancılık sektörünü ele geçiren, küçücük ama güçlü devletlerin, tarım ve beslenme güdümüne girileceği aşikârdır. Tohum üretme ve geliştirme merkezlerimizi kuramayıp, değerli tohum kaynaklarımızın yok edilmesine ilgisiz kaldığımızda, hileli gıdaları üreten ülkelerin pazarı olur ve önümüze ne getirilirse yeme çaresizliğinde, komplikasyonlar zinciri yaşarız. Üretip ihraç ettiğimiz ürünlerin, rağbet görmeyip, bazen de iade edilmesiyle üzücü haller yaşadığımız olaylar görülmektedir.
Genetik yapısı tahrip edilen gıdaların muhtevası hakkında ne yazık ki, biz tüketiciler yeteri kadar bilgi sahibi olamadığımızdan, gereğince sorgulayamıyoruz. Bunlara örnek verecek olursak “Domatese, soğuğa dayanıklı hale getirebilmek için köpekbalığı geni nakledilirken patatese, böceklerden korumak için AKREP GENİ nakledilmektedir. Bazı bitkilere ise, bağışıklık sisteminden sorumlu İNSAN GENİ nakledilmektedir. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin zaman içerisinde, hangi sonuçları doğuracağını gösteren hiçbir uzun süreli test yapılmamıştır. Akrep, balık, domuz veya insan geni taşıyan domates ya da patates acaba bizim genlerimizi nasıl etkiler? Tabiî ki insan, türler arası bir hibride dönüşür. Transfer edilen bu genlerin (TRANSGENLER) yeni ortamlarında bulunan komşu genlerle ne gibi bir iletişim içerisine girecekleri, dayanıklılık dereceleri, sabit kalıp kalmayacakları, ya da yeni yerlerini terk ederek göç edip etmeyecekleri bilinmiyor.”2 İnsan organizmasına dışardan transfer edilen yabancı kaynaklı acaip genlerin, insan fizyolojisinde ve ruh dünyasında işlem gören genlerin karakterinde arzu edilmeyen yansımalar olacağı beklenen ve kaçınılmaz sonuçlar doğuracağı beklenen bir neticedir. Çok merak edilen gen transferlerinin huy ve karakter yapısına olumsuz etkiler yapabileceği unutulmamalıdır. Bunların bilinmesinin çok da gereği yok! Yeter ki, ürün para getirsin. Bazen de çok ilâç yüklendiğinden para etmeyip, ürünler tarlada kalacak kadar değersiz hale gelebiliyor, bereketli mahsuller elde edilemiyor. Organik ürün pazarları rağbet görmeye başladığından, ayrı standartlar uygulanıp, tüketiciler ‘HORMONLU- HORMONSUZ’ ürünler olarak tercihe yönlendirilmeyle karşı karşıya bırakılmaktadır.
Konunun dikkatle sürdürülmesi, ilgiyi arttırabileceği kanaatiyle devam ettirmeye ihtiyaç bulunmaktadır.
SAĞLICAKLA KALIN
Dipnotlar:
1) Kemal ÖZER, Deccal Tabakta, s. 12 Hayykitap 2011. 2) Dr. Aidin SALİH, Gerçek Tıp, s. 394, Sade Hayat Yayınları 2015.