Ey nefsim;
Ölmeden önce ölmek gerek.
Yaşadığını zannettiğin şu hayat,
Senin ebedi istirahatından bihaber
Mal mülk ne varsa elinde oyuncak…
Koşuşturman ise emare…
Senin oksijen diye soluduğun hava,
İçine ilmek ilmek zehir işliyor.
Tenini yakan güneş diye,
Yakacağı insan olan ateşten bihabersin.
Efendimizi birkaç cümle ile tanıdığından,
Rehbersiz, mihmandarsız ilerliyorsun yolunda.
Varacağın yer ise senden çok ırakta…
Söylesene bunca birikim yaptın ne diye?
Rezzak’tan da mı bihabersin yoksa?
Daha ölmeden evlatlarını da düşündün.
Ev yer sahibi olmalarını da istedin.
Ebedi hayatta evsiz kalmaktan korkmaz mısın?
Kendi evladından kaçacağın günü bilmez misin?
Belki sen de ölmeden önce,
Amel biriktirmek yerine,
Kefen diktirenlerdensin…
Yoksa kefenine de mi cep yaptırdın?
Bir avuç toprakla doyacak cesedin,
Dönüm dönüm arazilerde olan gözlerin niye?
İnsanların nazarını bu kadar dikkate alıyorsun.
Onların hoşuna gitmeyecek şeyleri,
Yapmaktan sakınıyorsun!
Yoksa sen El Kahhardan da mı bihabersin?
O’nun azabından korkmayıp,
Nefsinin peşinde dörtnala,
Zevklerine ise heveskâr yaşıyorsun.
Rahman’ın rahmetinden de mi ümidini kestin?
Yeise mi düştün yoksa?
El Tevvab’ tan mı bihabersin?
Yüceler yücesi, merhametlilerin en merhametlisinden;
Merhamet dilemeye,
Af dilemeye,
Tövbe etmeye bile acizken,
Senin gibi aciz olan her
kuldan af diliyorsun.
Ey nefsim;
Ölmeden önce ölmek gerek!
Yaşamayı sevdiren her şeye
gurbet yaşaman,
Bu yolda baş koyman gerek!