1660’lı yıllarda Isaac Newton, Cambridge Üniversitesi’nde talebeyken okul salgın hastalık sebebiyle tatil edilince köyüne döner.
Bahar günlerinden birinde bir elma ağacının altında dinlenirken, yanı başına bir elmanın düşmesi onu tarihin en büyük keşiflerinden birine götürür. Newton, “Elma neden hep yere düşüyor? Yan tarafa ya da yukarıya doğru neden gitmiyor?” diye düşünmeye başlar. Böylece elmayı yere çeken görünmez bir kuvvetin varlığını sorgular.
Newton’un merakı onu şu soruya götürür: Bu kuvvet yalnızca elmayı mı çekiyor, yoksa dünyanın yörüngesindeki Ay da mı bu kuvvete dahildir? Kısa süre sonra anlar ki gökyüzündeki hareketlerle yeryüzündeki olaylar aynı kanunlara tabidir. Bütün kâinatta, en küçük cisimlerden en büyük galaksi sistemlerine kadar her şey hassas bir ölçüyle birbirine bağlıdır.
Newton bu hakikati şu ifadeyle formüle eder: “Evrendeki her cisim, diğer her cismi, aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılı ve kütleleriyle doğru orantılı bir kuvvetle çeker.” Bugün evrensel kütle çekim kanunu olarak bilinen bu keşif, elmanın yere düşmesine sebep olan kuvvetle Ay’ın dünya etrafında, dünyanın da güneş etrafında bir nizam içinde dönmesini birlikte açıklar. Kâinattaki bütün gök cisimleri aynı tekvinî kanuna itaat ederek düzen içinde yürür.
Bu kanun sayesinde dünya üzerinde ağırlık oluşur. Deniz seviyesinden yükseldikçe çekim azalır; belli bir yüksekliğin ötesinde tesirini neredeyse tamamen kaybeder. Uzayda ağırlığın yok denecek kadar azalması, insanların serbestçe hareket edememesine, yeme içme gibi temel faaliyetlerin dahi işlemez hale gelmesine yol açar. Çekim kanunu olmasa hayat da, düzen de var olamazdı.
Aynı kanunun hikmetiyle insan rüzgarla savrulup gitmez; tilki, kaplumbağa ve diğer canlıların hareketi aksamaz; kuşlar uzaya doğru savrulmaz. Yediğimiz içtiğimiz kolayca yutulur. Semadaki yıldızlar ve güneşler fezaya fırlayıp bir kaos oluşturmaz. Bu muazzam düzeni kuran ve sürdüren, “Vahid-ı Ehad, kuvvet ve kudreti her şeye yeter, ilmi ve iradesi her şeye şamil bir Sultan-ı ezel ve ebed olan Allah’tan başka kimin gücü yeter?”
Kâinatın bütün parçaları dakik ve ulvî bir nizamla birbirine bağlanmıştır. Metinde ifade edildiği gibi: “Şu kâinatın eczaları, dakik, ulvi bir nizam ile birbirine bağlanmış. Hafî, nazik, latîf bir rabıta ile tutunmuş...” Eğer gök cisimlerinden bir tanesi bile “Mihverinden çık.” emrine mazhar olsa, dünyanın düzeni bozulur; yıldızlar çarpışır, ecram dalgalanır, feza büyük bir feryatla dolardı.
Bu düzen, kâinatı taşıyan tekvini kanunların ilahi bir kudret tarafından yönetildiğinin apaçık delilidir.
Dipnot:
1. Sözler 29. Söz. Sh.586