İslâmiyet garip geldi, garip yaşıyor ve garip gidecektir.
Bu zamanda gençler de bir garip. Garip zamanın garip gençleri kendileri gibi garip olan İslâmiyet’i özlüyor. Doğrusu bir zemin arıyor garip gençler; “artık sıra sizde” diyecek bir samimi ses arıyor. Derken... Mülahaza bu doğrultudayken... Hayal ederken... Şu hayal tasavvur hali alırken... Bizim yerimize birileri tasdik aşamasına geçmiş.
İzmit’te, Başiskele’de Hızlandırılmış Risale-i Nur Programı yeni bir tanzim ile “şimdi ise söz artık gençlerin” dediğini “Gönüllü” bir dosttan işittik. Tebrik ettik. Takdir ettik. Sonra Üstad’ın şu zamanın gençlerine karşı bir hitabı hatırımıza geldi: “Zîrâ benim vüsûkum var ki, şu kitabın mesaili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir.” (Münazarat)
Biz de o sırada Sinop’ta vatani görevimizi deruhte ediyorduk. Öyle ya da böyle programa katılmak gerekiyordu. Alelacele izin aldık ve soluğu Başiskele’de aldık. Medreseye vardığımda saat gece 00:30 idi. Önce yatsı namazını eda ettim. Akabinde gençlerin istirahat ettikleri salonun kapısını sessizce aralayıp içeri girdim. Derin bir nefes aldım. Cennet havasını hissettim. Aman Allah’ım şu zamanda bir Ashâb-ı Suffe...
Allahû Ekber! Allahû Ekber! İmam canlı bir ses ile sabah ezanını okuyordu. Bize de gençleri sabah namazına kaldırmak düşüyordu. “Kardeşlerim haydi bismillah...”
Saf saf olmuş gençler, sabah namazını eda ediyorduk. “Allahümme ecirnâ min fitneti’l-âhiriz’zamân!” Evet bu cümle ile İbrahim(a.s.) için çöl sıcağında ağzında su depolayıp yola çıkan karınca gibi gençler de adeta saflarını belli ediyordu. Zamanın ötesinde bir talepleri vardı çünkü. Ebedi aleme namzet olduklarını... Ve her şeye rağmen “safımız İbrahimvari olmalı” kararlılığıdır bu.
Gençler, tesbihattan sonra Fihrist Risalesini okuyor...
Gençler, Başiskele sahilinde Risale-i Nur okuyor...
Daha sonra kahvaltı yanında samimi muhabbet...
Şûra var! Şûra var! Nedir bu şûra?
Bir genç şûranın ne olduğunu açıklıyor: “Bugün konu başlığımız ‘Letaif-i İnsan ve Ene.’ Yaklaşık iki saat ferdi çalışma yapılacak. Daha sonra grup çalışmasında bir buçuk saat boyunca ilgili konu üzerinde tartışılacak, bir metin yazılıcak ve konu başlıkları oluşturulacak. Nihayetinde beş, altı grup tarafından onaylanan konu başlıkları kodifiye edilip şûrada münazaraya açılacak.”
Şimdi şûra zamanı... “Enenin anlamı ve mahiyeti” günün ilk konu başlığı. Başkan (her gün farklı bir genç) ilgili konu başlığı için: “9 dakika süreniz var, konuyu tartışmaya açıyorum.”
Her bir gençten muazzam tespitler... Bir an düşünüyor insan “bu genç ekip neler konuşuyor öyle?” Demek imkan tanınsa ve beraberinde öncü olunsa bir genç bin genç doğuracak inşallah. Konu tartışmaya açılırken ve gençler konuşurken yine hayal duygusu yüzünden kendimizi başka bir yerde buluyoruz: Gençlerden her biri ayrı ayrı şehirlerde okudukları üniversitelerde örnek genç olma ideali planında genç arkadaşlarını sefalet derelerinden, dalalet çukurundan ve cehennem haletinden kurtarıyor. “Cennet adamlar istediği gibi, Cehennem de adam ister yap tercihini” diyerek akla kapı açıyorlar. Bir yandan da kalbe dokunuyorlar. Kâh yerde kâh gökte kâh minarenin dibinde kâh minarenin şerefesinde gençleri görüyorum. Çünkü takip ettikleri yol, akıl ile kalp arasında yeni açılan berzahî bir yoldur. Derken üniversiteli öğrencilerin kanatlanıp uçmasına vesile oluyorlar. Biz bu hayalden çıkamadık doğrusu çıkmak istemedik. Madem şimdi söz gençlerin. Onlar münazaralarınadevam etsinler biz de hayal etmeye devam edelim. Üstadımız ise bizi kabirden seyretmeye devam etsinler.
Ve Üstadımız uyarıyor: “Mesîl-i neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz! Tâ ki, hakikat-ı İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvüc-sâz eden nesl-i cedid gelebilsin!..” (Münazarat)