Günümüzde pek çok insanın karıştırdığı kavramlardan birisi de, meşrûtiyet ve cumhuriyet konusudur. Meşrûtiyet, cumhuriyet anlamında mıdır? Yoksa ayrı ayrı manalara mı gelir? Bir çokları ayrı manalara geldiğini söylese de, Bediüzzaman bu konuya çok net bir şekilde açıklık getirmiştir.
Meşrûtiyet-i meşrûa cumhuriyet manasını tazammun ettiğini Divan-ı Harb-i Örfi adlı eserinde şöyle ifade eder: “Cumhuriyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.” (O zaman Meşrûtiyet; şimdi o kelime yerine Cumhuriyet konulmuş.) 1
Meşrûtiyet-i meşrûa, kaynağını Kur’ân ve Sünnetten alan bir meşrûtiyet, yani cumhuriyet idaresi, ağayla marabanın, patronla işçinin, zenginle fakirin bir arada idare edilmesinin zeminini oluşturur.
Esasında meşrûtiyet kaynağınn dört mezhebe uıygun olduğu gerçeğini Bediüzzaman Divan-ı Harb-i Örfî adlı eserinde şöyle anlatır: “Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun. Ta ki, namaz sahih ola. Zira, hakaik-ı Meşrûtiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen dört mezhepten istihracı mümkün olduğunu dâvâ ettim.” 2
Aynı zamanda Meşrûtiyetin hâkimiyet-i millet olduğunu Bediüzzaman Münâzarât adlı eserinde şöyle anlatır: “Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir. Yani efkârı amme bizim misal-i mücessemi olan mebusan hâkimdir; hükümet, hadim ve hizmetkârdır.” 3
Asr-ı Saadet’te Hulefa-i Raşidin, Ebu Bekir başta olmak üzere diğer halifeler reis-i cumhur hükmün olanlardan birisi olan Hz. Ömerdir. Bir tavaf esnasında bir kölenin yanlışlıkla sahabeden birisinin eteğine basması üzerine, o sahabe köleye tokat vurur. Bunun üzerine konu Hz. Ömer’e intikal ettiğinde şöyle der: “Annelerinden hür olarak doğan insanları ne zaman köleleştirdiğiniz.”
Mânasını Kur’ân ve Sünnetten alan Cumhuriyetin temel vasıfları olan “adalet, meşveret ve kanunda inhisarı kuvvet” esasları çerçevesinde uygulanmıştır.
Cumhuriyet, mana ve öz itibariyle İslâmiyete uygun bir yapıyı bünyesinde barındırır. Tarih sahnesindeki yanlış uygulamalar, cumhuriyete fatura edilemez. Adı Cumhuriyet olduğu halde uygulamaya yansımayan cumhuriyete, cumhuriyet değil, onun adı başka bir şey. Çünkü; isminin cumhuriyet olması değil, muhtevasının ve uygulamasının hakikî cumhuriyet olması önemlidir.
Dipnotlar:
1- Divan-ı Harb-i Örfi, s. 65.
2- Divan-ı Harb-i Örfi, s. 25.
3- Münâzarât, s. 27.