Bediüzzaman’a muvafakate (uymak, razı olma, uygunluk) muvaffak olmak “iman, hayat, şeriat” sıralamasına uyarak “imanı da, hayatı da, şeriatı da” özüyle yaşamaktır.
Her Risalede okunan hakikatin aynı zamanda fiilen de yaşanması muvaffakiyet şartlarındadır. Risale-i Nur’un mühim düsturları mühim dertlerin ilâcı olmakla birlikte, Risale-i Nur’un kudsî düsturlarına her şart altında riayet etmek maddî ve manevî rahatlığı getirir.
“Üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisada ve kanaate riayet etmediğimden, fakr-ı hale mâruzum. Hodbin, mağrur insanlarla ihtilâta mecbur olduğumdan—Cenâb-ı Hak affetsin—mürüvvetkârâne bir surette riyâya ve tabasbusa da mecbur oluyordum. Üstadım çok defa beni ikaz ve ihtar ve tekdir ediyordu. Maatteessüf kendimi kurtaramıyordum. Halbuki, Kur’ân-ı Hakîmin ruh-u hizmetine zıt olan bu vaziyetimden şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber, hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu” (Şamlı Hafız Tevfik, 10. Lem’a) hakikatinde de anlaşıldığı üzere Kur’ân-ı Hakîm’in ruh-u hizmetine zıt olan vaziyetlerden korunmak ancak Bediüzzaman’a yani Risale-i Nur’a muvafakate muvaffak olmakla olur. Risale-i Nur’un düsturlarına karşı her hangi bir riayetsizlik, bizleri kendimizi kurtaramayacağımız menfiliklere riayet etmeye sürükler.
“Yalnız o mübarek kardeşimiz, benim gibi resmî ilâçlardan çekinmediği için bir sehivdir. Ben ondan ziyade ıztırapda iken, ‘Nurcuların duâsı yeter’ diye maddî ilâçları aramadım ve hastalık hakkında kimsenin fikrini alıp evham etmedim. O merhum kardeşimiz, bu noktada bana muvafakate muvaffak olamamış” (Emirdağ Lâhikası) hakikatinden anlaşıldığı üzere her bir tavrımız, her bir hareketimizde Risale-i Nur esas olmalıdır. Yanlış anlaşılmasın, hizmet-i Kur’âniyede arkadaşlarımızın beşeriyet muktezası olarak sehiv ve hataları olabilir. Yeter ki bu hatalardan ders alınarak hizmet-i kudsiyede ciddiyetle sebat kazanılsın ve Nurun hakikatlerine karşı rızayla ve sevinçle bir kusur yapılmasın.
“Hangi maksadım beni iğfale sevk etmişse, onun aksiyle tokat yerdim. Sair hâlis arkadaşlarımın da yedikleri şefkat tokatları, dikkat ede ede, benim gibi, hangi maksat için ihmal etmişse, onun aksiyle şefkat tokatlarını yediklerinden, kanaatimiz gelmiş ki, o hadiseler hizmet-i Kur’âniyenin kerametindendir” (10. Lem’a) diyen Bediüzzaman Said Nursî, iğfale sevk eden maksatlara karşı bizleri uyarmaktadır. Hizmeti ihmal ettiren maksatların hedefine ulaşamayacağı da bu hakikatten anlaşılmaktadır.