Daha önce bir kitap hakkında böylesi bir yazı yazdım mı hatırlamıyorum.
Ama bu kitap beni derinden etkiledi. Belki şimdi de maruz kaldığımız algı yönetiminin nasıl yapıldığını anlattığından, belki toplu linç furyasıyla, belki de başka şeyler... Bilmiyorum işte. Bir şekilde içine çekti kitap beni.
İskender Pala'nın İtiraf adlı romanından bahsediyorum. Sıkı İskender Pala okuyucuları bilirler ki, yazar geniş ve büyük bir tarih arşivine sahiptir.
Roman, Yavuz Sultan Selim'in, hocası Kemalpaşazade'ye at üstündeyken, "Tokatlı Molla Lütfi sizin üstadınızmış. Nasıl biriydi? İlim ve fazileti herkesçe bilinirken ölümü nasıl hak etti?" demesiyle başlıyor. O da bir miktar anlatıyor ve çok daha iyi bilen bir mahkûmun (Akbaba) varlığından bahsediyor. Mahkûmun hücreden Yavuz Selim Han'ın yanına getirilmesiyle de macera başlıyor. Yavuz soruyor, Akbaba anlatıyor.
İstanbul'un fethedilmesiyle Fatih’e ve Osmanlıya büyük bir kin besleyen Bizans’tan kalmalar, Müslümanmış gibi görünüp Osmanlıyı içten yıkarak şehri geri alma sevdasına düşüyorlar. Bunun için bir örgüt etrafında organize oluyorlar. Bu Akbaba adlı adamın görevi de ulema arasına fitne vermek. Gözüne de zeki, sıra dışı, hicivci, lafı gediğine koyan (haliyle hasmı da çok olan), inatçı ve mücadeleci olan Molla Lütfi'yi kestiriyor. Yanına bir ilim talebesi kisvesiyle giriyor. Kısa sürede Molla'nın en has talebesi sınıfına giriyor. Diğer talebeleri organize ediyor. Ve adım adım Molla Lütfi'yi idama götürecek taşları döşüyor. Molla Lütfi'nin yüzüne karşı hep onu destekleyen sözler söylerken, arkasından kuyusunu kazıyor. Mollayı desteklemekten bir an geri durmuyor. Ama öte yandan olmadık şeyleri varmış ve Molla Lütfi onları uyguluyormuş gibi ilim meclislerine gizli gizli gammazlıyor. Kitabından bir cümleyi çekip o cümleyle zındıklığına hükmolunacağını söyleyerek gece vakti gizli gizli kâğıtlara yazarak ulemanın bahçesine atıyor. Böyle böyle epey uğraştıktan sonra halk da, ulema meclisi de galeyana geliyor, Molla Lütfi mahkemeye çıkarılıp hapsediliyor. Padişah II. Bayezid, araştırılmasını emir buyuruyor. Akbaba bu arada çalışmalarını daha da hızlandırıyor. Araştırmanın tamamlanmasına fırsat kalmadan, 25 gün içinde II. Bayezid'in istemeye istemeye onayladığı idam fermanıyla, Atmeydanı’nda (Sultanahmet Meydanı) idam ediliyor.
Aslında hakkında pekçok çalışmalar yapılan bu hadise, halen tartışılmaktadır. Ama bize bakan yönleri elbette ki çok fazla. Bir linç operasyonuna maruz bırakılan Molla'nın, sonunda şehadete giden yolu herkesin içinde bir ukde bırakmıştır diye düşünüyorum. Yavuz Selim'in Akbabaya ne yaptığını kitabı okumak isteyeceklere bırakalım. İnsanlardan akl-ı selim kaybolunca, soğukkanlılık, objektiflik, dolduruşa gelmeden muhakeme ameliyesi, kim ne demiş, kime demiş, nasıl demiş soruları otomatik olarak devreye girmezse, nasıl böylesi kötü sonuçlar ve haklar ortaya çıkıyor görmemiz açısından Molla Lütfi örneği ibretâmiz bir örnektir.
Kitabı bitirdikten sonra söylediğim ilk şey, İstanbula gider gitmez ilk işim Molla Lütfi'nin mezarına gitmek olacak olmuştu. Ve gerçekten ilk fırsat Eyüp Sultan mevlidiyle olunca, oraya çok yakın olan Molla Lütfi'nin mezarına kadim bir dostumla gitmiş ve fatiha okumuştuk. Mevlâ rahmet eyleye...