Ramazan Deyince...
Işıltın geliyor güneş gibi. Suyun yüzüne akseden pırıltılarınla gözleri kamaştırıyor, gönüllere inşirah veriyorsun. Üstad hürriyeti çağırmıştı yıllar önce, “Ey hürriyet-i şer’i” diyerek… Ben de seni çağırıyorum. Bütün zerrâtımla, hissiyâtımla kemal-i hahişle çağırıyorum. Senin çağrına Sadakte diyorum, yürüyorum.
Ramazan da tatlı bir gayrete çağırıyor bizi. Kur’ânımız, iftarımız, sahurumuz, teravihimiz, hatmimiz, mukabelemiz… Her birisi ayrı bir gayreti, şevki uyandıran, cana can katan faaliyetler.. Gayretin efsunî şerbetini içmesek, şevkin deryâ-misâl rüzgârında yüzmesek, bütün bunlara takat getirebilir miydik? İçimizde gayret tomurcukları pıtır pıtır açmasa, Ramazan Bayramı’nı bir bahar gibi yaşayabilir miydik? Hareketin, faaliyetin burcu burcu kokan kokularını koklamasak, itaatin ve sadâkatin tepelerinde dolaşabilir miydik? Heyhât!
Ne varsa onunla geldi dünyamıza. Hangi dünyayı parlattıysak onun sihirli değneğiyle parlattık. Hangi vicdanı uyandırıp ahlâkı kaldırdıysak, onun bizlere üflediği sırla kaldırdık.
Ramazan meyyit ruhumuzu gayret kamçısıyla hareketlendirdi. Mefluç hissiyâtımızı iksiriyle canlandırdı. Gönüllerimizi karanlığın miskin ve bedbin mağarasından çıkardı, mücehhez eyledi. Ümitle dolan, şevkle donanan ruhlarımız Zümrüd-ü Anka olup sonsuzluğa uçtu, dünya semasında pervâz eyledi, hedefine kilitlenmiş ok gibi gerildi ve kulluğun ortasına saplandı.
Gayrete, şevke, inayete, harekete ve faaliyete merhaba!