Çok şeyin söylendiği, çok şeyin de daha söyleneceği bir gün bugün. Herkes kendisine dokunan bir yönünü anlatacak, biliyorum. Her yüreğin bir kayboluş hikâyesi var çünkü. Ya da Yeni Asya’da diriliş hikâyesi mi demeliyim..!
Gönül, kendinden gördüğüne akar derler. Yeni Asya’nın en büyük başarısı da bu belki de. Pek çok gönülün, içinde kendini bulabildiği bir ortam sunmak... İnsanları fikirlerine, etnik kimliğine, dini inanışına bakmadan onlara yer göstermek... Hakkı savunacağında, kimden olduğunu sormamak.. Bu aynı zamanda bir Peygamber karakteridir, Peygamberâne bir hâldir. Düşmanlarına bile uluvv-ü cenaplıkla davranır, onlar bile kötülük gelmeyeceğinden emin olurdu denilir. İşte bu hâlin günümüzdeki temsilcilerinden bir tanesi Yeni Asya. Bu iklimin taşıyıcısı, uygulayıcısı...
Ben böylesi bir ortamda büyümenin bütün nimetlerini gördüm, bizatihi yaşadım. Yeni Asya benim ailemdi her zaman. Bebekliğimden itibaren Yeni Asya okunan bir evde, Risale-i Nur okunan bir cemaatte, Bizim Aile, Can Kardeş, Genç Yorum okuyan arkadaşlarla birlikteydim. Zaman zaman farklı fikirlerim, aykırı düşüncelerim olsa da, kimse tarafından dışlanmadım. Sorularım cevaplandı, şüphelerim giderildi ve asla bunları sormaktan dolayı yargılanmadım. En küçük beldenin cemaat halkasında da bu böyleydi, gazetemin manşet toplantısında, yayın kurulu toplantısında da... İnsanın kendini, gerçekten yargılanmadığı bir ortamda ifade etmesinin dayanılmaz hafifliğini yaşadım hep içimde. Evet, ben böylesi bir ailenin, Yeni Asya ailesinin bir ferdiyim gururunu taşıdım büyük bir sevinçle. Yeni Asya’yı sevdim, hem de çok sevdim. Ama Yeni Asya benim sevmem için baskı yapmadı. Ben böylesi bir ortamı bana hazırladığı için çok sevdim onu. Fikirlerimi dinlediği, bana hür ve özgür bir ortamda nefes aldırdığı için..
Yeni Asya kırmadan şekillendirdi, yontmadan olgunlaştırdı ve bir kimlik kazandırdı bana. Hür, özgür ve demokrat bir kimlik... Çocuklarımı bu bakışla yetiştirmeye çalışıyorum, etrafımdaki insanlara bu kazanımla yardım ediyorum ve her şeyden önemlisi hadiselere bu gözle bakıyorum, bakmaya gayret ediyorum.
53 yıl... Dile kolay.. Pek çok nesil yetişti bu kadar yılda. Pek çok insan buluştu bu iklimin çiçekleriyle. Bu ruh, kameti kıymetince herkese bulaştı. Artık Yeni Asya diye bir marka var. Artık Yeni Asya okuru dendiğinde insanların gözünde oluşan bir profil var. Bu başarının sırrı nedir? Elbette ilkeler, prensipler ve bu ilkelerden taviz vermeyen Zübeyir Ağabeyin, Kutlular Ağabeyin ve diğer Nur Talebelerinin samimiyeti...
Kolay gelinmedi buralara. Her ilkenin, prensibin bedeli ödendi, karşılığı verildi. Kimi zaman hapis oldu bu karşılık, kimi zaman kapatılma, kimi zaman da basın kartlarının yenilenmemesi ya da resmî ilân cezası... Cezalandırılan şahıslar değildi elbette. Cezalandırılan ilkeler, prensipler ve tavizsiz demokrat duruştu. Zaman zaman farklı mecralardan, farklı sebeplerle atılan iftiralara, asılsız bühtanlara hedef olduğumuzda, reaksiyoner değil de, biz kendimizi biliyoruz ve gittiğimiz yolun bilincindeyiz rahatlığıyla cevap veriyorsak, bunun sebebi işte budur. “Said yoktur. Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattir, hakikat-i imaniyedir.” diyen bir Üstadın yolundan gitmesi, şahıslarıyla değil hep ilkeleriyle hareket etmesidir.
Bugün, bu kararlı duruşun haklı meyvelerini topladığımız bir gün. Bayramımız, bayrağımız, Yeni Asya’mızın sevincini paylaştığımız bir gün. Samimiyetle, ihlâsla ve meşveret esaslarıyla çıkılan yolda, bütün sıkıntılara rağmen taviz vermeden gayret edenlerin günü. Okuyucusuyla, yazarıyla, idarecisi, dağıtıcısı, bayii, temsilcisiyle bir aile olabilmenin/kalabilmenin sevinciyle dopdoluyuz. Bizi bu günlere taşıyan herkesi gönülden tebrik ediyoruz. Mevlâ her daim yardımcımız olsun.
Duâlarımız Yeni Asya ile...