Yetmişli yılların başında köylerinde öğretmenlik yaparken okuttuğum eski bir öğrencimle camiden çıkarken karşılaştık.
Caminin avlusunun bir köşesinde sohbetimiz esnasında; onun fazlaca siyaset ile iştigal ettiğini bildiğimden, bana olan saygısına dayanarak siyaset ile fazlaca haşir neşir olmanın iyi olmadığını ifade etmeye çalıştım. Tam o sırada yakınımızdan bu söylediklerimi dinlemekte olan mütedeyyin birisi bana yönelerek; “Bir Müslüman nasıl siyasetten uzak durur? Siyasetten uzak durmakla dinimizi nasıl koruyacağız?” gibi bir sürü temelsiz sözler söyledi.
Karşılaştığım bu olay münferit bir olay değil. Cemiyet içinde, bilerek veya bilmeyerek dinî değerlere zarar veren, ama zarar verdiklerinin de farkına varmayan; Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle ‘dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan’ nice insana rastlamak mümkün.
Görünen o ki muhakeme-i akliye olmayınca, inanın bunların dindarlıkları lâfta kalıyor. Kaş yapayım derken göz çıkarıyorlar. ‘Dindar görüneyim, dine hizmet edeyim.’ derken saldırgan halleriyle herkesi dinden soğutuyorlar.
Bundandır ki dinî vecibeleri yerine getirmekte aranan ilk şart, aklî dengenin yerinde olmasıdır. Bunun için, “Aklı olmayanın dini olmaz” ifadesi yerinde ve doğru bir ifadedir. Aklı var, fakat o aklı doğru ve istikamet üzere kullanmıyorsa, yani iz’an ve şuur ile muhakeme etme kabiliyeti yoksa; bu tip insanlar yukarıda bir örneğini verdiğimiz gibi ölçüsüz ve seviyesiz sözlerle dine ve dindarlara zarar verebilirler.
Yoksa aktif siyasetten uzak durmanın faydalarını, onunla fazla haşir neşir olmanın muhtemel zararlarını ifade eden bir insanı, muhakeme-i akliyesi yerinde olan bir insan itham eder mi?
Vicdanı tefessüh etmemiş bir insan; kendisiyle beraber aynı kıbleye yönelerek namaz kılan bir din kardeşine sırf kendi partisine taraftar olmadığı için “münafık, vatan haini, terörist” diyebilir mi?
Aklî muvazenesini kaybetmemiş, vicdanının sesine kulak veren hangi insan, “Bizim belediye başkanı adayına rey vermek, ruz-i mahşerde berat belgeniz olacaktır” gibi hezeyanlarda bulunabilir mi?
Hangi iz’an sahibi, hangi vicdan sahibi, “Filan partiye muhalefet edenler ihanet içindedir” ithamlarında bulunabilir mi?
Bu ve benzeri hezeyanlarda bulunanların kahir ekseriyeti kendilerini tam dindar olarak lanse etseler de Üstad Bediüzzaman’ın tesbitleriyle hemen hepsi de ‘dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan’ olan, dine ve samimî dindarlara zarar veren insanlardır.