Şehrin bir işlek caddesinde bir televizyon muhabirinin dini konularla sorduğu oldukça basit sorulara çoğu insanların verdikleri yanlış cevapları üzüntü ve taacüple karşıladım.
İşte özetle soru ve cevaplar: “Kelime-i Şehadeti getirir misin?” sualine yaklaşık on kişiden üç veya dört kişi doğru cevap verirken; geriye kalanların çoğu Kelime-i Şehadeti bilemediklerini itiraf ettiler.
“İslâmın şartlarını sayabilir misiniz?” sualini doğru cevaplandıranların yanında; kimisi biliyordum unuttum derken, bazıları da bilemediklerini itiraf ediyorlardı maalesef.
“Kıblemiz neresi?” sualine de kimisi doğu, kimisi batı, bazıları Medine derken bazıları namaz kılmadıkları için kıblenin yerini merak etmediklerini söylemiş.
“Hangi hallerde ve nasıl gusül alınır?” sualine de bazıları bilemediklerini itiraf ederken; kimisi normal abdesti izah etmeye çalışmış.
“Şeriatı mı istersin; yoksa laikliği mi?” sualine muhatap olanların yaklaşık yüzde doksanı laikliği tercih etmekle kalmayıp; şeriatın geçmişte kaldığını söylemiş. Aynı kişiler neden laikliği tercih ettikleri sorusuna da laikliğin herkesin inançlarında, fikir ve düşüncelerinde serbest olduğunu, ilericilik olduğunu ifade etmeye çalıştıklarını görmüş olduk maalesef.
Bu ve benzeri sorulara muhatap olanlara aynı televizyon muhabirinin sorduğu filan futbol takımının futbolcularının isimlerini, kaç tane ses sanatçısının veya kaç tane sinema sanatçısını sayabilir misiniz? sualine çoğunun takır takır doğru cevaplar verdiğine de şahit olduk.
Karşı karşıya olduğumuz acı tablo bu. Yüzde doksan dokuzu Müslüman olarak bildiğimiz ehl-i dinin dinî kültür seviyesi böyle. Basit ilmihal bilgileri böyle olan insanların farzları, vacipleri eda etmek, Sünnet-i Seniyyeyi yaşamak, haramlardan, günahlardan kaçınmak gibi dinî yaşantılarındaki durumlarını varın siz düşünün.
Zarurî olan veya olmayan ihtiyaçlar sıralamasında kitabın 235. sırada olması bile yalnız başına toplumun ne halde olduğunu bize göstermiyor mu?
Okuma deyince aklımıza hemen gelen eğitim camiası dediğimiz ilkokuldan üniversitelere kadar öğrencilerine okuma alışkanlığını vermekle vazifeli olan çoğu öğretmenlerin, hatta akademisyenlerin dahi yeterli derecede okuma alışkanlıklarının bulunmadığı görülüyor. Okuma alışkanlığı olmayan böyle eğitimcilerin öğrencilerinin durumlarını da her halde tahmin edersiniz. Ders kitaplarından başka kitapları okuma merakı olmayan öğrencilerin üniversite sınavında bile matematik ve Türkçede tek bir soruya dahi cevap veremeyenlerin sayısının 735 bin olması her halde acı tabloyu önümüze koymaya yetiyor değil mi?