Diyorum ki, ölüm gerçeği, önünde bütün çıplaklığıyla durur ve bütün sevdiklerini de yokluğa mahkûm ederken, belâların ve musîbetlerin her an saldırılarının hedefi halindeyken, böylesi bir durumda bulunan bir insan nasıl mutlu olur?
İşte sende görüyorsun! Ortada inkârı mümkün olmayan büyük bir gerçek var, o da kabirdir.
Herkes ister istemez o kabre girecek.
Oraya girmek içinde üç tarzda üç yoldan başka yol da yok.
Birinci yol:
Mü’minler için kabir; bu dünyadan binlerce defa daha güzel, daha aydın ve bütün sevdikleriyle beraber ebedî kalacağı bir âlemin giriş kapısıdır..
İkinci yol:
Ahiretin varlığına inandığı halde, ömrünü tamamıyla haram olan zevk ve eğlencelerde geçiren, bile bile kötü ve haram olan işlerde devam edip o çirkin hayattan uzaklaşamayanlar için ise kabir; bütün dost ve yakınlarından ayrı kalacağı, ebedî bir hapsin, içinde tek başına bulunacağı ve azap çekeceği bir hücrenin kapısıdır..
Öyle gördüğü ve itikat ettiği gibi hareket etmediği için, öyle muamele görecek...
Üçüncü yol:
Ahirete inanmayan inkârcılar ve sapık yolun yolcuları için ise o kabir; hem kendini ve hem bütün sevdiklerini sonsuz bir yokluk anlayışına mahkûm edecek olan çok korkunç, acısı çok büyük ve dehşetli bir idam sehpasının bulunduğu, kendisinin ve bütün sevdiklerinin infaz olacağı bir âlemin kapısıdır...
Öyle bildiği ve öyle inandığı için, cezası olarak da dünyada aynını ve ahirette ise daha dehşetlisini görecek...