Biri; sayıları az olan, ancak hakikî manada demokrasiyi esas alan demokratik yönetimler, diğeri; çoğunluğu teşkil eden, ancak demokrasinin olmadığı ya da şeklen var olduğu müstebit yönetimler.
Demokratik yönetimlerin iş başında olduğu ülkeler, fen, sanat ve teknolojide ileri, insan hak ve hürriyetleri, medeniyet ve refahta dünya sıralamasının üst taraflarında yer alan devletlerdir.
İstisnalar hariç müstebit yönetimlerin iş başında bulunduğu İslâm devletleri ise, hak ve hürriyetlerin ihlâl edildiği, toplumsal gerilimlerin yaşandığı, medeniyette ve refahta dünya sıralamasının alt sıralarında yer alan devletlerdir.
Ne yazık ki, İslâm dünyasında olduğu gibi ülkemizde de bazıları demokrasiye soğuk bakmaktadır. Şüphesiz bunun birçok sebebi vardır.
Mühim bir sebebi; kendi ülkeleri içinde demokrasiyi uygulayan Batılı devletlerin, maddî menfaatlerini tercih ederek, İslâm dünyasındaki antidemokratik zalim rejimlere karşı çıkmamaları, aksine onlara destek vermeleridir.
Diğer bir sebebi; Müslüman toplumlarının demokrasi meselesinde yeterli bilgiye sahip olmamaları, istibdat ile demokrasinin farkını pek kavrayamamalarıdır.
Diğer bir kesim de, demokrasinin Batı kaynaklı olup İslâm’a aykırı olduğu yolunda hatalı bir kanaate sahip olmasıdır.
Halbuki adalet, hak ve hürriyetler, meşveret (meclis), kanun hâkimiyeti, hukuk üstünlüğü gibi ana prensipleriyle demokrasi, bu değerleri 15 asır önce Asr-ı Saadet/ Peygamberimizin (asm) yaşadığı dönem ile, ilk dört halife döneminde ortaya koyan ve o süreçlerde hayata uygulanmasını emreden İslâm ile yönetim metodu itibarıyla temelde bir tenakuz yoktur.
Üstad Bediüzzaman, demokrasi manasında Meşrûtiyetin İslâm’a uygun olduğunu beyan etmiştir. (Divan-ı Harbî Örfi, s. 25)
Günümüzde Müslüman kimlikle demokrasiye karşı çıkmak ya da ona soğuk bakmak, zalim istibdat idarelerine zımnî destek vermek ve o rejimleri ayakta tutmak anlamına gelir.
Müstebit idareler demokrasi karşıtlığından beslenir. Onlar halkların demokrasi talebinden hiç hoşlanmazlar. Onlar, demokrasinin ülkelerinde devreye girmesi durumunda ayakta kalmayacaklarını iyi bilirler.
Son söz:
İslâm toplumlarının önünde iki tercih vardır:
Ya kendilerini ve ülkelerini perişan eden ve geri bırakan müstebit rejimlerin ağır baskı ve zulümleri altında zilletle yaşamaya devam edecekler. Ya da müsbet hareket metodunu kullanarak cesaret ve ısrarla demokrasi, hak ve hürriyet talebinde bulunacaklar. İstibdat rejimlerinin halkların bu talebinin karşısında uzun süre ayakta durmaları mümkün olmaz.
Akıl, mantık ve hakikat ikinci tercihi yapmayı gerektirir.