Bediüzzaman ve Risale-i Nur’u rehber edinen, külliyatı kendi telifi gibi kabul edip onun neşrini hayatının gayesi bilen kimseye “Nur Talebesi” denir. (Mektubat, yeni tanzim, s.576.)
Nur Talebesinin en önemli vasfı; Üstada ve Risale-i Nura sadakat göstermektir. (Kastamonu L., yeni tanzim, s. 163) Yani Üstadı ahir zamanın mehdisi, müceddidi ve müçtehidi kabul ederek, başka şeyhler ve hocalar, siyasî akımlar peşine gitmemek, külliyatı anlayarak okumak, Risale-i Nur’un her alandaki ölçülerini öğrenmek, hazmetmek (içselleştirmek) ve hayata geçirerek gereğini yapmaktır.
Üstad’ın ortaya koyduğu Nur mesleğinin en başta gelen esaslarından biri; her şeyden önce imana yoğunlaşarak, Risale-i Nur yoluyla iman ve Kur’ân hakikatlerine hizmet etmektir. Bütün Nur Talebeleri bu işi yapmaktadırlar. Aralarında bu mevzuda hiç ihtilaf yoktur. Ancak Nur Mesleği sadece imandan ibaret değildir; onun içtimaî ve siyasî alana dair ölçüleri de vardır. Bu ölçüler külliyatın Lahikalar, Münazarat, Sünühat, Hutbe-i Şamiye ve Divan-ı Harbi Örfi adlı kitaplarında dile getirilmiştir.
Bir Nur Talebesi, sadece imanî bahisleri okuyup içtimaî ve siyasî ölçüleri göz ardı ederse, ya da onları üstadın maksadının aksine yorumlayarak farklı bir yol izlerse, Risale-i Nur mesleğinin gereğini tam yapmamış olur.
Nur mesleğini diğerlerinden ayıran önemli bir farkı; siyaseten “Ahrar” adı verilen Demokrat akıma destek vermektir. Üstat Meşrutiyet döneminden beri bu tutumunu sürdürmüştür. Tek partinin istibdat döneminde Ahrar/Demokratlar olmadığı için siyasetten uzak durmuş, otuz beş sene onların dirilişini beklemiştir. 1950’de tekrar ortaya çıkınca onları vatan, millet ve Kur’ân namına desteklediğini ilan etmiştir. (Emirdağ L., yeni tanzim,s.813)
O, Demokrat olmayan dindar siyasî yapılanmalara hiç bir zaman destek vermemiştir. 1950’lerde onlara rakip çıkan Eşref Edip, Necip Fazıl gibi dindarların siyasî hareketleri için, “ Onlarla (dinî yönünden) dostuz ve kardeşiz . Ama siyaset noktasından değil.” ( Emirdağ L.,s.545) demiştir.
Üstad, toplumun en az % 60 -70’inin dindar, şuurlu olmadıkça din adına parti kurup, dindar kimlikle devlet idaresine talip olunmamasını, olunması halinde istenmese de dahi, dinin siyasete âlet edileceğini ve ona zarar verileceğini belirtmiştir. (A.g.e.,s.746)
Geçmişte ve günümüzde İran, Pakistan, Mısır ve Türkiye’de yaşanan acı olaylar, Bediüzzaman’ın bu mevzuda ne kadar haklı olduğunu göstermiştir.
Üstad’ın uygulamalarında da görüldüğü gibi, Risale-i Nur mesleği, Demokrat olmayan dindar kimlikli siyasî akımlara karşı olduğu halde, Yeni Asya haricindeki diğer Nur grupları, Külliyattaki içtimaî ve siyasî ölçüleri ya görmezlikten gelerek veya yanlış yorumlayarak ne yazık ki, o hareketlere açık ve gizli destek vermeye devam etmişlerdir. Üstad’ın meslek ve meşrebinden asla taviz vermeyen Merhum Zübeyir Gündüzalp, 1970’lerin başında siyaset sahnesine çıkan Milli Nizam hareketini görünce, yanına çağırdığı Mehmet Kırkıncı Hoca’ya, “ Kardeşim, geceleri uyuyamıyorum. Bunlar dine ve dindarlara çok zarar verecekler. Risale-i Nur’a zararlı olacak “ diyerek ve diğer hizmetkâr ağabeyleri toplayarak onlarla istişare sistemini kurmuş, o harekete karşı tedbirler geliştirmiştir.( İ.Kaygusuz, Zübeyir Gündüzalp hayatı – Mefkuresi, s.445 -461.) Onun aldığı tedbirlerle bu hareket 1980’e kadar ciddî bir varlık gösterememiştir. 12 Eylül ve sonraki dönemde Nur Talebelerin çoğu, darbecilerin ve siyasîlerin fitne tuzaklarına düşerek vahdetleri bozuldu. Onlar Demokratlar yerine, Demokrat olmayan dindar kimlikli siyasî yapılara destek vermeye başlayınca işler karışmaya başladı. Bu yüzden ülkenin dengesi o zamandan bu yana bir türlü sağlanamıyor.

Konuyla ilgili diğer makaleler:
Asr-ı Saadetin nurlu atmosferinin asrımıza yansıması: Nûr Talebeleri
Sâhil-i selâmet olan Dârüsselâma Ümmet-i Muhammedi'yeyi (a.s.m.) çıkaran bir Sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeler olan Risale-i Nur Talebeleri'nin nurlu vasıflarından bazıları...
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/asr-i-saadetin-nurlu-atmosferinin-asrimiza-yansimasi-nur-talebeleri_357631