Risale-i Nur, asrımızda Kur’ân’ın manevî bir tefsiri olarak kaleme alınmış, iman hakikatlerini akıl ve kalp süzgecinden geçirerek nazarımıza sunan müstesna bir eserdir.
Her bir cümlesi bir mana fışkırtır, her bir kelimesi bir sırrın kapısını aralar. Bu yönüyle, sadece bir kitap değil, hakikat okyanusudur.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, şöyle der:
“Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazen izah ve tafsile muhtaç kalmış.”1
Bu söz iki önemli noktaya işaret eder:
1. Risale-i Nur, iman hakikatlerini kapsamlı bir şekilde ele almış ve yeterli delil ve izahlarla açıklamıştır.
2. Ancak zamanın değişen ihtiyaçlarına göre bu hakikatlerin izah ve tafsile muhtaç yönleri vardır.
Hizmet Devam Ediyor
Üstad, aynı mektupta kendi vazifesinin büyük ölçüde tamamlandığını, ancak hizmetin sona ermediğini şöyle ifade eder:
“Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor.”2
Bu ifade, iman hizmetinin bir bayrak yarışı gibi nesilden nesile aktarıldığını gösterir. Temel atılmıştır; fakat bina tamamlanmamıştır. Bugünkü vazife, bu temelin üzerine şerh, izah, öğretim ve neşriyat gibi hususlarda yeni katlar eklemektir.
Bediüzzaman, bu vazifenin nasıl süreceğini mektubun devamında şu şekilde tarif eder:
“Ve inşâallah vazifeniz, şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve talim ile, belki Yirmibeşinci ve Otuzikinci Mektubları te'lif ile ve Dokuzuncu Şua’ın Dokuz Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur’u tanzim ve tertib ve tefsir ve tashih ile devam edecek.”3
Bu hizmet yollarını şöyle özetleyebiliriz:
Şerh ve izah: Zor kısımları açıklamak,
Tekmil ve tahşiye: Eksikleri tamamlamak, açıklayıcı notlar eklemek,
Talim ve neşir: Öğretmek ve yaymak,
Tefsir ve tashih: Derinlemesine mana açılımı yapmak ve gerekiyorsa düzeltmek.
Nakil Değil, İstihrac-ı Esrar
Barla Lâhikası’nda geçen şu ifade dikkat çekicidir:
“Şimdilik vazifemiz ise, istihrac-ı esrâr olduğundan, mevcud mesaili nakil değildir.”4
Yani, görevimiz tekrar etmek değil; bilâkis, güncel sorulara Kur’ânî hakikatlerle hakikatlerin derinliklerinden sırları çıkarmaktır. Bu da her okuyanın kendi tefekkürüyle hakikatlere nüfuz etmesini gerektirir.
Üstad’ın 8. Sözdeki ifadesiyle: “Mühimlerini ben söyleyeceğim. İncelerini sen kendin istihraç et.”5 Bu usul bize şunu gösterir: Üstad temel hakikatleri beyan etmiştir. Ancak detaylı manaları keşfetmek her talebenin kendi vazifesidir.
Canlı Bir Kaynak
Risale-i Nur, bir klasik değil; yaşayan bir kaynaktır. Her çağda yeniden okunmalı, zamanın ihtiyacına göre yeni boyutları açığa çıkarılmalıdır. Çünkü zaman değiştikçe, insanların anlayışları, meseleleri ve ihtiyaçları farklılaşır. Hakikat aynı kalsa da anlatım tarzı, izah dili tazelenmeli, güncellenmelidir.
“Risale-i Nur bir me’hazdır, bir kaynaktır. Ondan herkes derecesine göre hisse alır.”
Bu kaynak, bir defa okunup bırakılacak değil; her seferinde yeni manalar sunan bir hakikat pınarıdır.
Sonuç: Vazife Devam Ediyor
Bugün insanlık manevî boşluklar içinde. Bu boşlukları dolduracak bir kaynak olan Risale-i Nur, okunmakla kalmamalı; izah edilmeli, yaşanmalı ve nesillere aktarılmalıdır.
O halde görevimiz açıktır: Okumak, anlamak, açıklamak, yaşamak ve aktarmak.
Bu hizmet, kıyamete kadar sürecek bir vazifedir.
Dipnotlar:
1- Barla Lâhikası, 284. Mektup.
2- Age.
3- Age.
4- Barla Lâhikası, 270. Mektup.
5- Sözler, 8. Söz.