Aralık ayı içerisinde bir markette hayat pahalılığı konusunda duyduklarım düşündürücü idi.
Ürünlere “Niye etiket yapıştır mıyorsun?” diye yetkili market çalışanı bir bayanı uyarıyordu. Bu çalışan “Yetiştiremiyorum, bir-iki saat sonra tekrar değişiyor.” diyordu. Her halde böyle bir durum başka bir dönemde bir daha yaşanmamıştır. Aman Allah’ım bu ne hal!
Bütün dünyayı etkisi altına alan Pandemi ile beraber bu günlerde halkın gündeminde gıda fiyatlarındaki artış ile hayat pahalılığı var. Bugün herkes hayat pahalılığından şikâyet ederken hükümet ise gıda fiyatlarındaki artışı stokçuluk yapıldığını söylediği zincir marketlere bağlıyor. Dövizdeki artışın müsebbibi ekonomimizi çökertmek isteyen dış güçler, hayat pahalılığının sorumlusu ise stokçuluk yapan zincir marketler. İktidar ise sütten çıkmış ak kaşık, hiçbir sorumluluk ve suçları yok. Sanki ülkeyi başkaları yönetiyor. Güler misin, ağlar mısın?
Çok kısa sürede Türkiye’yi etkisi altına alan bu hayat pahalılığı nasıl durdurulacak bilen yok, sonucu hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
Hem vatandaşın alım gücü düştü, hem de esnaf yetişemediği için raflarda eskisi gibi çeşit bulunduramıyor. Halk, “Hayat ne zaman ucuzlayacak?” diye kara kara düşünüyor. Fiyatlardaki bu yükseliş durdurulabilir mi diye sorduğumuzda ise insanlar evet diyemiyor.
Hayat pahalılığı araştırma şirketlerinin gündeminde, seçmenlerin nabzını tutuyorlar yaptıkları araştırmalar ile. Metropol Araştırma Şirketinin anketine katılan seçmenlerin % 95’i hayat pahalılığının olduğunu söylüyor. Geriye kalan % 5’lik kesim ise “Hayat pahalılığı yok.” diyor. Metropol Şirketi’nin yaptığı araştırmada AKP’lilerin yüzde 85,4’ü, MHP’lilerin yüzde 81,3’ü, CHP’lilerin 98,8’i, İYİ Partililerin % 99,4’ü ve HDP’lilerin ise % 98,7’si hayat pahalılığının olduğunu söylemiş. Bu araştırma gösteriyor ki hayat pahalılığı bir gerçek. Bütün partilerin seçmenlerinin ağırlıklı kesimi hayat pahalılığını kabul ediyor ve dayanılmaz olduğunu söylüyor.
Ama gel gör ki iktidar mensupları hayat pahalılığını stokçuluk yapıyor dedikleri zincir marketlerin üzerine atarken, iktidarın kontrolünde olan Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) enflasyonu ile vatandaşın enflasyon rakamları birbirini tutmuyor. Enflasyonun düşük gösterilmesi ile hayat pahalılığı yok diyerek iktidara arka çıkıyor. Şu an toplum TÜİK’in rakamlarına ve TÜİK’e güvenmiyor.
Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına kapıları kapatarak kuruma girmesinin demir parmaklıklarla engellenmesi de TÜİK’in ayrı bir yanlışı ve bu olay güvensizlik oluşmasının en büyük sebebidir. MB’nin yaptığı gibi randevu verirsin. Gelince karşılar, alırsın içeri. Bilgi sunup, sorularına cevap verdikten sonra da uğurlarsın. Bir devlet kurumunun bu kadar yıpranmasının önüne geçmiş olunurdu. En müşkül meseleler bile diyalog, nezaket ve sağlıklı bir iletişimle çözülebilir. Yöneticiler hissiyattan uzak durarak aklıselimle hareket ederlerse kazançlı çıkarlar. Bundan sonra TÜİK’in açıkladığı hiçbir rakam toplumu tatmin etmeyecek, şüphe ile bakılacak. Bu olumsuz durumun yaşanmasına ne gerek vardı?
TÜİK büyük bir vebal altında, kul hakkına tecavüz ediyor. TÜİK tarafından belirlenen enflasyon rakamlarına göre devlet çalışanların, asgarî ücretlinin ve bütün emeklilerin maaş artışlarını belirliyor. Zaten çalışanlar dar gelirli, hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon altında ezilmiş. TÜİK’in enflasyon rakamları ile bağımsız kuruluşların rakamları arasında çok fark var, bu kuruluşlar sokaktaki enflasyonun % 50-60 civarında olduğunu söylüyor. Enflasyon siyasî baskı ile gerçek hayattan koparılırsa, sadece siyasilerin değil halkın da felâketi olur. Allah korusun toplumda sosyal patlamalar olur, fakirin zengin düşmanlığı başlar. Toplumda hırsızlık ve soygunlar artar. Devlete ve yöneticilere güvenin azalması yöneticilerin işini zorlaştırır. Bu sebeple ülkeyi bu kaostan sür’atle çıkarması gerekir iktidar yetkilileri.
Ülke insanına düşen görev ise israftan kaçınarak iktisat ile müsbet hareket çizgisinde yaşamak. Bu konuda Risale-i Nur Talebeleri toplum için rol model olup, iyi birer örnektirler.