"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Korkusuz ve tavizsiz bir dâvâ adamı

İlimdar Kaya
01 Kasım 2020, Pazar
İki cihan peygamberi Hz. Muhammed (asm hak dâvâsını tebliğ etmek için yola çıktığında onu dâvâsından caydırmak için ahali “Bu işten vazgeç, sana Mekke’nin en güzel kızlarını verelim” dediklerinde; “Bir elime ayı, bir elime de güneşi verseniz vazgeçmem” şeklinde cevap vermişti.

Resulü Ekrem(asm); kız çocuklarını utanç vesilesi kabul edip diri diri gömecek kadar koyu bir vahşet ve cehaletin içerisinde olan Arap Yarımadası’nı bu durumdan çıkartarak saadet asrı yapmıştır. Hak davasına gönül verenlerin sayısı kısa sürede artarak çığ gibi büyümüştü. 

Nihayet 1900’lü yıllara gelindiğinde hareket ordusunun Abdülhamid’i tahttan indirmesi ile Süfyanizmin ayak sesleri duyulmaya başlar. Din-i Mübini tahribe yeltenecek Süfyanizmin karşısına dikilecek ve Müslümanlara teselli olacak korkusuz ve tavizsiz bir zata ihtiyaç vardı. Resulü Ekrem’in (asm) haber verdiği ve ahir zamanda vuku bulacak dehşetli bu fitneyi ancak mehdi söndürebilir ve bu mücadeleden ancak bu şahıs galip çıkabilirdi.

Gördüğü bir rüyadan uyandığında “Bir büyük inkılâp olacağını, Kur’ân’ın etrafındaki surların kırılacağını, Kur’ân’ın kendi kendisini savunacağını, Kur’ân’ın icazının çelik zırhı olacağını, izharına bir adamın namzet olacağını ve namzet olduğumu anladım” diyor Bediüzzaman. Başka bir rüyada da Resulü Ekrem’den (asm) ilim talep eder, bu isteği “soru sormamak” kaydı ile kabul edilir ve talep edilen ilim kendisine verilir. Böylece Süfyanizim ile kimin mücadele edeceği bu olaylardan sonra ortaya çıkmıştır. Bu mücadeleyi Bediüzzaman ve onun cemaatinin şahsı manevisi yapacaktır.

Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra yargılamayı yapan mahkemenin reisi Hurşit Paşa Bediüzzaman’a “Sen de şeriat istemişsin?” der. Bediüzzaman hiç korku duymadan, “Şeriatın bir hakikatine, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira Şeriat sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil” der. Bediüzzaman bu cümleler ile Hurşit Paşa’nın yüzüne karşı şeriat hakkındaki düşüncelerini söyler. İhtilâlcilerin hareket tarzlarının da şeriata mugayyir olduğunu ifade eder. Ayrıca Bediüzzaman’ın ihtilâle karşı olduğu da o günkü hareket tarzından ve mahkemede yaptığı savunmasından anlaşılabilir. Bediüzzaman bu tavizsiz duruşu ile hem kendisinin hem de kendisinden sonra yargılanan suçsuz insanların beraat etmesine vesile olur. Hâlbuki öncesinde on dört masum idam edilmiştir.

Millî mücadele yıllarında İstanbul İngilizler tarafından işgal edildiğinde İngilizlere karşı “Hutuvat-ı Sitte”yi neşrederek mücadele verir. İngiltere’nin resmî bir kilisesi olan Anglikan Kilisesi’nin İslâm düşmanı olan papazı İslâmiyet ile ilgili Meşihat Dairesine sorular sorar. Bu sorulara karşı “Ben onlara tükürük ile cevap veriyorum” diyerek “Tükürün ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne” diye haykırır. Bu şamar gibi bir cevap olur şımarık Anglikan Kilisesi papazına ve İngiliz’e. Böyle davranmak takdire şayan bir harekettir ve şüphesiz cesaretin göstergesidir. Bediüzzaman, kendisini üstün gören şımarık ve pervasız bu papaza verilmesi gereken cevabı vererek haddini bildirmiştir. Söz konusu İslâm olunca Bediüzzaman gereken sözü söylemekten çekinmez.

Yıllar önce Osmanlı Rus savaşında Pasinler Cephesi’nde savaşırken esir düşer Bediüzzaman. Bu esaret sırasında Rus Baş Komutanın önünde ayağa kalkmaz. Rus Baş Komutan Nikola Nikolaviç çok sinirlenir. İslâm’ın izzetini ve Şahamet-i İslâmiye’yi korumaktır tavizsiz bu duruşun ana umdesi, herhangi bir hakaret kastı yoktur Bediüzzaman’ın. “Karşımda kim olursa olsun, isterse en zalim bir cebbar, en hunhar bir düşman kumandanı olsa tezellül etmem. Zulmünü, hunharlığını onun suratına çarparım. Beni zindana atar yahut idam sehpasına götürür, hiç ehemmiyeti yok.” Bediüzzaman bu cümleler ile tavizsiz ve korkusuz olduğunu, Rıza-i İlâhiden başka bir gayesinin olmadığını ortaya koymaktadır.

Bediüzzaman sağlam bir iman ile hayatının her safahatında hakkın hatırını her şeyin üstünde tutmuştur. Kendisine mecliste “Geldiniz namaza dair şeyler yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz’ denince, Bediüzzaman şiddet ve hiddet ile “Paşa, paşa İslâmiyet’te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduttur” diyerek tepki gösterir. Bu hal Bediüzzaman’ın tavizsiz ve korkusuz olduğunun ispatıdır.

Dünyevî şeylerden korkmamak, tavizsiz ve emin olmak peygamberî bir haslettir. Mustafa Sabri Efendi der ki “İslâm bugün öyle mücahitler ister ki, dünyasını değil, ahiretini dahi feda etmeye hazır olacak.” Bu haslet, bu asırda Bediüzzaman’da tecelli etmiştir.

Okunma Sayısı: 1356
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı