Kâinatın etkin ve en yetkili varlığı insanoğludur, halife olarak yaratılan insana yeryüzünü imar görevi verilmiştir.
Bu özelliğinden vahye muhatap olan insan baki olan Allah yolundaki hizmetleriyle bakileşir. Ahmet Akçay ağabeyimiz hizmetleriyle bu kubbede hoş bir seda bırakarak ayrıldı. Kırıkkale’de Akçakavak köyünde Ankara, Çorum, Kırşehir ve Kırıkkaleli dostları tarafından uğurlanarak Rabb-ı Rahimine kavuştu.
Bu ağabeyimiz zahiren bizlerden ayrıldı, “Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz ahirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz. Kâinatın kuvveti toplansa bizi yüksek Üstad Said Nursî’den ve Risale-i Nur’dan ve bizi bizden ayıramazlar. Zira biz Kur’ân’a hizmet ediyoruz ve edeceğiz” hakikatiyle beraberiz. (Şualar) Ağabeyimiz sevap cihetiyle yaşıyor.
Yeni Asya Neşriyat hizmetlerinde fani olmuştu. Günde birkaç tane gazete alır, bayilerden gazete iade edilmesine müsaade etmezdi neşriyata baktığı dönemde. Bakmakla yükümlü olduğu hastasının ihtiyaçlarını yerine getirdikten sonra neşriyat hizmetlerini bitamamiha kusursuz yerine getirirdi. Hiçbir sohbeti kaçırmaz, hayatında insanlarla küslüğü olmazdı. Nur Talebeliğine mugayir fitne, fesat ve bozgunculuk gibi menfi işler içinde bulunmazdı. Bir dönem umumi meşveret temsilciliği de yapmıştı, vefat ettiği ana kadar istikametini muhafaza etti. Doğduğu ve hayatının bir bölümünü geçirdiği mekâna defnedilmesi bir vefa göstergesidir. İnşallah evlad-ü iyali babalarının çizgisini devam ettirirler.
İman, Kur’an hizmetini varoluş gayesi gören bir insanı Allah bırakır mı? Elbette ki bırakmaz, defin işleminden sonra rahmet olan yağmurla uğurladı. Resûlullah (asm) “Bir mümin için mutlaka (semadan) iki kapı vardır. Birinden ameli yükselir, diğerinden de rızkı iner. Bu mümin ölünce, her iki kapı da ağlarlar” buyurur. (Tirmizî )
Bediüzzaman Hazretleri 13. Lema’da “Ey insan, düşün! Sen âlâ külli hal öleceksin. Eğer nefis ve şeytana tâbi isen, senin komşuların, belki akrabaların, senin şerrinden kurtulmak için mesrur olacaklar. Eğer euzu billahi mineşşeytanirracim deyip Kur’ân’a ve Habib-i Rahmân’a tabi isen o vakit semâvat ve arz ve mevcudat, herkesin derecesine nisbeten, senin derecene göre senin firakından müteessir olup mânen ağlarlar. Ulvi bir mâtem ile ve haşmetli bir teşyi ile kabir kapınızla girdiğin beka âleminde senin derecene nisbeten senin için bir hüsn-i istikbal var olduğuna işâret ederler.” İnşallah Ahmet ağabeyimiz “Nur Talebeleri imanla kabre girer” hakikatine mazhar olmuştur.
Ölen kişinin arkasından ağlamak merhametin tezahürüdür. Peygamber (asm) oğlu İbrahim ölünce ağlamış, sebebi sorulunca da “Bu, Allah’ın rahmetidir, onu kullarının kalplerine koymuştur. Allah, ancak merhametli olan kullarına merhamet eder” (Buhari, Ebu Davut) buyurmuşlardır. Semanın ağlaması da rahmet eseridir.
Aynı durum Bediüzzaman’ın vefatında da vuku bulur. Halilürrahman Dergâhında gasledilirken naaşın üstünde binlerce ak kanatlı güvercinler uçuşurken, bir taraftan da damla damla yağmur yağar. (N. Şahiner Bil. Yön. S. Nursi s.421)
Bediüzzaman Hazretlerinin İslam Kahramanı dediği Adnan Menderes 27 Mayıs 1960 ihtilali neticesinde 17 Eylül 1961 günü idam edilir. Birkaç dakika sonra semadan tufan halinde bir yağmur sağanağı iner ve idamı seyretmeye gelen jakoben takımı yağmurun şiddetinden dolayı kaçışarak bu anı görme zevkinden mahrum kalırlar. (DP Bolu Mv. Reşat Akşemşettinoğlu’nun hatıraları)
Bu kâmil insanlar kâinatın direkleri mesabesindedir, onlar var oldukça kıyamet kopmayacak…