MAK Araştırma Şirketinin Başkanı Mehmet Ali Kulat, geçtiğimiz günlerde son derece enteresan, manidar ve dikkat çekici bir değerlendirme yaptı:
“AKP’deki erime 15 Temmuz’la başladı.”
Kulat’a göre, partide aşağı doğru evrilme 15 Temmuz’dan 3-4 ay sonra başladı. Ortalama her ay için yüzde 0.4 ila yüzde 0.8 arasında sistematik bir kan kaybının yaşandığı bu düşüş 24 Haziran 2018 seçimlerinde partinin oy oranının yüzde 42 seviyesine inmesine, yani 7.5 puan kadar oy kaybına yol açtı.
24 Haziran sonrasında da bu oy kaybının nedenleri doğru okunmadığı ya da seçmenin uzaklaşmasını engelleyici adımlar atılamadığı için aynı düşüş trendi devam ediyor.
2018 genel seçiminin ertesi yıl yapılan 31 Mart yerel seçiminin ve özellikle 23 Haziran’daki ikinci tur İstanbul seçiminin sonuçları, bu gerileme sürecini daha da pekiştirdi.
SETA Siyasî Araştırmalar eski Direktörü ve 2017’ye kadar Başbakan Başmüşaviri olarak görev yapmış olan Hatem Ete’nin şu yorumu, konunun bu cihetine dikkat çekiyordu:
”15 Temmuz’da Erdoğan’a büyük bir imkân sunan toplum, 31 Mart seçimleri üzerinden de ciddî bir uyarıda bulundu.”
“Bu uyarı kapsamlı bir siyasî değişikliğe gerekçe kılınarak, 15 Temmuz’da gözardı edilen imkân telâfi edilebilirdi” diyen Ete, aynı yorumunda bu imkânı şöyle izah etmişti:
“15 Temmuz, hem Erdoğan, hem Türkiye için çok kritik bir eşikti. Erdoğan, toplumun kazandığı zaferi demokratik bir anayasa ve siyasal sistem inşasıyla kalıcı olarak topluma geri vermek yerine, iktidarını güçlendirecek başkanlık sistemine kanalize etmeyi tercih etti. Demokratik bir anayasa yerine ‘Türk tipi’ başkanlık sistemini tercih etmekle, artık—istese de—geri dönemeyeceği bir yola girdi.
“Kemalist modernleşme projesine alternatif ol(uştur)ma iddiası ve beklentisiyle iktidara gelen Erdoğan, Kemalist siyaset ve toplum tasarımını popülist ve muhafazakâr bir tonla güncelleyerek daha da güçlendirdi.”
Gelinen noktada, Erdoğan’ın ve partisinin, ne yapsalar durdurulamayan ve gittikçe hızlanan bir gerileme sürecine girmiş olmaları, 15 Temmuz’da yaptıkları tercihin bir sonucu.
Demokrasi ve hukuku değil, tek adamlığı ve hukuksuzluğu seçtiler. Neticesi bu oldu.
Ne diyelim? Kendi düşen ağlamaz.