AKP’ye iktidar yolunu açan 28 Şubat ortamında yazdıklarımızı, 20 sene sonra AKP ve tek adam rejimiyle ülkenin içine sokulduğu ortamda tekrar hatırlamak, insana bir kez daha “Tarih yine tekerrür ediyor” dedirtiyor.
Buyurun, o yazılara birlikte bakalım:
Ülkeyi bir baştan bir başa sisler bastı. Olumlu, yapıcı ve dinamik bir değişime inatla direnmeyi sürdüren statüko, kendi içinde de tıkanmış durumda. Ama bu tıkanıklık neticede bütün kurumlarıyla devleti de, toplumu da kilitledi. Merkezdeki tıkanma ve kilitlenme, Türkiye’yi bunaltıyor. Ülkeye nefes aldıracak olan demokratik açılımlar ertelenip engellendikçe bunalım büyüyor. Bunalımın tezahürleri hayatın her alanında kendisini gösteriyor. Ekonomiden eğitime, hukuktan iç siyaset ve dış politikaya kadar. (14.2.2001)
***
Şu anda Türkiye’nin çok âcil bir demokrasi paketini bir an önce gündemine alıp sonuca ulaştırması icab ediyor. Nasıl ekonomideki krizi aşmak için—öyle veya böyle—bir âcil program uygulamaya konuldu ise, en az o âciliyet ve önemde, hukuk ve demokrasi alanında yaşanan derin krizi hiç değilse hafifletebilmek için de bir demokrasi ve hukuk paketinin derhal hayata intikal ettirilmesi gerekiyor. Gerçek şu ki, fikir hürriyetinin önü açılmadığı; yargı çağdaş bir demokrasi ve hukuk anlayışıyla reforma tâbi tutulmadığı ve mevcut çağdışı işleyiş devam ettiği müddetçe Türkiye’nin sürüklendiği çıkmazdan kurtulması imkânsız. Bu itibarla, giderek her alanda tıkanmakta ve batağa saplanmakta olan Türkiye’nin bu boğucu gidişattan kurtulup nefes alabilmesi ve çıkış yolunu bulabilmesi, ancak hukukun ve demokrasinin önünü açmasıyla mümkün... (24.5.2001)
***
Küçük hesapları ve kişisel duyguları bir kenara bırakarak, bütünleşme adımlarını çok hızlı bir şekilde atmak lâzım. Bu yönde boşa geçen her günün ciddî bir kayıp olduğu nazara alınmalı ve ona göre hareket edilmeli. Oyalanmanın hiçbir faydası yok, ama büyük zararı ve vebali var. Tabandaki toparlanma ile birlikte, toplumun bütün kesimlerini kucaklayacak çok yönlü, çok boyutlu bir muhalefet stratejisi harekete geçirilmeli. Evet Demokratlar, hâlâ neyi bekliyorsunuz? (14.11.2001)