Geçen yüzyılın başlarından itibaren, tek adam devrinin artık geride kalmakta olduğunu ve şahsa dayalı yapılanmaların, yerini meclis ve şûraya bırakacağını öngören Bediüzzaman, bu tesbit ve teşhisini hilâfet kurumuna da uyarlamış ve tatbik etmişti. Padişahta toplanan saltanat ve hilâfet manalarının ayrılmazlığını vurgularken, saltanatın 30 milyon Osmanlı nüfusunu, hilâfetin ise dünyadaki 300 milyon Müslümanı kucaklayıp onlara dayanak oluşturan bir misyonu temsil ettiğine dikkat çektikten sonra şöyle diyordu: “Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vahid (tek şahıs) idi. Şimdi ise zaman cemaat zamanıdır.” (Eski Said Eserleri, s. 485-6)
Ona göre, saltanatın icra organı olan sadaret de, hilâfetin temsilcisi meşihat da şûra esasını seçilmiş meclisler tarzında kurumsallaştırarak hayata geçirmeliydiler ki, kendilerinden beklenen vazifeleri hakkıyla yerine getirebilsinler.
Said Nursî, Osmanlının tarihe karıştığı ve yerine Türkiye Cumhuriyetinin geçtiği tarihî dönemeçte milletvekillerine hitaben kaleme aldığı beyannamede, iktidarı devralarak saltanat manasını üzerine almış olan Meclisin, İslam şeairine sahip çıkmak suretiyle hilâfet misyonunu da deruhte etmesi gerektiğini vurgulamıştı. Aksi halde, yani manevî ihtiyaçların ve bu noktadaki hassasiyetlerin ihmali durumunda milletin hilâfet manasını başka adreslerde arayacağı, bunun da iç kavga ve karışıklıklara yol açacağı ikazında bulunmuştu (Tarihçe, s. 224).
Bu çağrı ve uyarı hâlâ geçerliliğini koruyor.
Onun hilâfet yorumunun özü, iman ve Kur’an hakikatlerine hizmet eksenindeki manevî boyutla ilgili. Hattâ konunun siyasî veçhesini de yine bu manevî boyutla ilişkilendiriyor Said Nursî ve milletvekillerine beyannamesinde “İslam dünyasının liderliğini sürdürmek için şu siyaseti uygulayın” yerine “Şeairin gereklerini yerine getirin” diyor. Yani bu milletin Müslüman olduğunu açıkça ilan eden alâmet ve işaretlerin muhafaza edilip kuvvetlendirilmesini istiyor. Ezan, mabed, cemaatle namaz, oruç, zekât, tesettür, din dersi ve eğitimi, dinî yayınlar gibi.
İslam âlemiyle din kardeşliği esasına dayalı ilişkileri geliştirmenin yolunun da öncelikle bunları yapmaktan geçtiğine dikkat çekiyor.
İslam ülkelerini siyaseten bir araya getirme modeli olarak ise ABD’ye benzer bir “Birleşik İslam Cumhuriyetleri” formülünü teklif ediyor.
Şahıs ve komite istibdatlarına yer vermeyen hür ve demokrat İslam cumhuriyetleri birliği...
(Cemaatler kitabımız, s. 99-100)
Bediüzzaman’ın hilafete bakışı... - YENİ ASYA http://www.yeniasya.com.tr/video/bediuzzaman-in-hilafete-bakisi_421286 … @yeniasya aracılığıyla
Bu süreçte öyle isimlere öyle baskılar yapılıyor ki! Yarın ortaya çıkınca gelecek nesiller yapanların da, boyun eğenlerin de yüzüne tükürür.
Terör “meydan okuyarak” mı biter; yoksa bertaraf edilmesi için gereken herşeyi eksiksiz yaparak ve bilhassa ürediği bataklığı kurutarak mı?