Geçen yılın son günlerinde “Kitle imha silahlarının yayılması ve terörizmin finansmanının önlenmesi” adıyla ve Uluslararası Malî Eylem Görev Gücünün kararlarına uyum gerekçesiyle Meclise sunulan kanun teklifine sokuşturulan maddelerle, son süreçte birçok hukuksuzluğun kılıfı olarak kullanılan kayyım uygulamasının STK’lara da uzanacak şekilde genişletilmesi öngörülmüştü.
Biz de 25.12.20’de çıkan “Bu anlayışla ne ‘reform’u?” başlıklı yazımızda sormuştuk:
“Terör suçlamasıyla dernek yöneticilerinin İçişleri Bakanınca görevden alınıp yerine kayyım atanması, derneğin faaliyetine son verilmesi, malvarlığına ve topladığı yardımlara el koyma yolunun açılması, şeklen kalkalı iki buçuk yıl olduğu halde etki ve sonuçları hâlâ devam eden OHAL düzenini iyice perçinleyip tahkim etmekten başka ne anlama gelir?
“Vaad edilen hukuk ve demokrasi reformu, adı konulmamış bir sıkıyönetimle sivil toplum tamamen sıkboğaz edilerek mi yapılacak?
“OHAL sürecinde yapılanlarla zaten fiiliyatta işlemez hale getirilen örgütlenme ve ifade özgürlükleriyle mülkiyet hakkına bir darbe de STK’lar üzerinden ve bu kanunsuz ihlallere kanun kıyafeti giydirilerek mi vurulacak?
“Böylece tek adam sistemiyle demokratik işlevi tümüyle etkisizleştirilen Meclis bu OHAL düzenini hepten kalıcı hale getirecek bir emrivaki ve dayatmaya daha mı alet edilecek?”
Önüne geleni teröristlikle suçlamaya iyice alışan iktidar yine kendi bildiğini okumaya devam etti, ama 10 ay sonra gelen haber, onu beklemediği bir yerden yakalayıp vurdu.
Malî Eylem Görev Gücü, kara para aklama faaliyetlerini önlemek için gerekli tedbirlerin, önceki yıllarda defaatle yapılan mükerrer ikazlara rağmen alınmadığı gerekçesiyle Türkiye’nin “gri liste”ye dahil edildiğini açıkladı.
Uzmanlar bu kararın zaten ciddi bir sıkıntı içinde olan ekonomiyi daha da zora sokacağını söylüyor; 2008’de benzer duruma düşmüş olan Pakistan’ın sırf bu yüzden 38 milyar dolar zarara uğradığına dikkat çekiyorlar.
Pandora belgeleriyle açığa çıkan servet kaçırma haberlerinin ardından gelen bu gelişme, içeriden ve dışarıdan peş peşe gelen hukuk ikazlarına da kulak asmayan iktidara yeni bir şok ve neden bir an önce—seçimle—gitmesi gerektiğini gösteren yeni bir gerekçe oldu.