Geçen yıl 24 Haziran seçimi öncesinde iktidar partisinin evvelâ “Devam edecek” deyip ardından seçim vaadi olarak “İlk işimiz kaldırmak” manevrası yaptığı OHAL, iki yıllık uygulama sonrası tekrar uzatılmayıp kaldırıldı.
Ama şeklen. Ve peş peşe çıkarılan KHK’larla, adı konulmamış OHAL düzeni sürdürüldü.
Bunun etki ve sonuçlarını hâlâ yaşıyoruz.
Ancak geçtiğimiz 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimlerinde iktidarın bilhassa Ankara ve İstanbul’u kaybetmesi, genel siyasî iklim ve atmosferi de hissedilir şekilde değiştirdi.
Bunda, CHP’nin toplum değerleriyle barışık bir siyaset uygulamaya başlaması, bütün karalama ve engelleme çabalarına rağmen kurulan İyi Parti’nin siyasî yarışa katılıp Meclise girmesi, Millet İttifakının kurulması ve OHAL gerekçeli hukuksuzlukların iktidar blokunu da çatlatması gibi sebeplerin önemli bir etkisi var.
Ekonomideki kötü gidişat da cabası.
Ankara ve İstanbul’da ortaya çıkıp 23 Haziran’da iyice perçinlenen tablonun gösterdiği köklü ve derin toplumsal değişim, güç dengelerinin de esaslı bir şekilde değiştiğine işaret ediyordu. Ve bu durumun sonuçları, yüksek mahkemelerden başlayarak, yargıda da hissedilir hale geldi. AYM’nin barış akademisyenleri ve Yargıtay’ın Altan’larla Ilıcak için verdiği kararlar bunun örneklerinden bazıları.
Bu değişim alt derece mahkemelere de yansımaya başladı. Şebnem Korur Fincancı ve Erol Önderoğlu’nun, şimdilik bekleyen bir istisna dışında barış akademisyenlerinin beraati, Eren Erdem, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın tahliyesi gibi.
Meclisten geçen yargı paketinde TMK’ya eklenen “Haber ve eleştiri terör suçu oluşturmaz” düzenlemesinin, görülmekte olan kimi davalarda etkisini göstermeye başlaması da.
Gerçi OHAL zihniyetiyle sürdürülen direniş hâlâ tam olarak kırılabilmiş değil. Gözaltı, tutuklama, mahkûmiyet ve onamaların devam ettiği operasyon ve davalar da mevcut.
Ama bu anlayışla, “Artık yeter, hukuka dönelim ve normalleşelim” diyen yaklaşım arasındaki derin mücadele kızışarak sürüyor.
Ve Altan’la Ilıcak’ın tahliyesi sonrasındaki yorumlara bakınca görüyoruz ki, hukuk dışı tepkiler giderek zayıflayıp marjinalleşirken hukuk, adalet, özgürlükler ve demokrasiden yana tavır alan sesler daha ağır basıyor.
İbrenin yönü hukuk ve vicdana dönüyor.
Herşeye rağmen...