14 Kasım 2012, Çarşamba
Son dönemde M. Kemal’le Kemalistleri, Atatürk’le Atatürkçüleri ayırma ve M. Kemal’i Kemalistlerin, Atatürk’ü Atatürkçülerin yanlışlarından “tenzih” edip temize çıkarma modası revaçta. Bu modanın takipçi ve pazarlayıcıları, pîrüpak bir M. Kemal portresi çizerken, bütün olumsuzlukların sorumluluğunu onun adına arz-ı endam eden fanatik Kemalistlere yıkıyor ve onları yerden yere vuruyorlar.
Dünkü yazısında “Ne yazık ki, son yıllarda Atatürkçü düşünce hastalıklı tanımından bir türlü kurtulamadı. 21’inci yüzyıl koşullarıyla uyumlu bir Atatürkçü düşünce kurulamadı” diyen Habertürk yazarı Serdar Turgut’un, “Atatürk sevgisini, Cumhuriyet koruyuculuğunu ve vatanseverliği bunların tekelinden almak, sözde Atatürkçülerin hastalıklı dünyasını yıkıp onları kendilerinden kurtarmak ve dünyalarını yeniden sağlıklı bir şekilde kurmak gerekiyor” ifadeleri, bunun en taze ve dikkat çekici örneklerinden biri.
İyi de, “Atatürkçü düşüncenin hastalıklı tanımı” sadece son yılların mı problemi? Daha M. Kemal hayatta iken de aynı durum yok muydu?
Bu sualin cevabına ışık tutabilecek bilgilerin bir kısmı, Hasan Celal Güzel’in şu satırlarında:
“Efendim, Atatürk’ü putlaştırmaya çalışanlar o derece ileri gitmişlerdir ki, ona uluhiyet izafe etmeye dahi kalkışmışlardır. Şiir diye yazılan şu paçavralara bir bakınız:
* Varsın... Teksin... Yaratansın / Sana bağlanmayan utansın / Biz sana tapıyoruz. (Aka Gündüz) * Çankaya yeter bize / Kâbe Arabın olsun... (Kemalettin Kamu) * Yoktan var ediyor Tanrı gibi herşeyi. (Yusuf Ziya Ortaç)
* Atatürk ekber! Atatürk ekber! / Ancak o var: Atatürk! / Peygamber odur! (Behçet Kemal Çağlar)
* ‘Dinde Reform’ isimli paçavrayı dergi diye çıkaran Osman Nuri Çerman adlı nabekâr, aynı zamanda ‘Kemalizm’in de mucididir. ‘Besmele’ yerine ne teklif etmiş: ‘Atatürk’ü yaratan Tanrı’nın adı ile başlarım.’ Sonra güya Fatiha suresini de uyduruyor. Sizin anlayacağınız, Kemalizm adı altında Türk milletine yeni bir din icat edilmeye çalışılmıştır.” (Sabah, 10.11.12)
Güzel, aynı yazısında “Atatürk Kemalist değildi, bilakis kendi adına atfen uydurulmuş sun’î bir doktrin olan Kemalizme karşıydı” da diyor.
Ama “Bir ‘düşünce sistemi’ olarak Kemalizm, ‘Kamâlizm’ versiyonuyla ilk kez, CHP’nin 1935’te, 9-16 Mayıs tarihleri arasında toplanan 4. Kurultay’ında karşımıza çıkar. Bu kurultayda kabul edilen ‘1935 Programı’nın giriş bölümünde, ‘Altı Ok’ ilkeleri ayrıntılı bir biçimde ele alındıktan sonra, ‘Partinin güttüğü bütün bu esaslar, Kemalizm prensipleridir’ denilecek ve ‘Kemalizm’ kavramı, Atatürk’ün de katıldığı bu kurultayda, ilk kez resmî olarak tanımlanacaktı” satırları (Lütfi Tınç, Milliyet, 28.10.11) onu doğrulamıyor.
Peki, M. Kemal öldükten 12 yıl sonra geçebildiğimiz çok partili demokrasiyi defalarca kesintiye uğratan darbelerin tamamının Atatürkçülük adına gerçekleştirilmiş olmasına ne demeli?
Demek ki “hastalıklı tanım” yeni birşey değil; M. Kemal’le başlayan en az 80 yıllık mazisi var.
Okunma Sayısı: 1626
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.