Şimdiye kadar yaşanan birçok örnekle de görüldü ki, hayatını aynı hizmete vakfetmiş insanlar arasında bile hasbelbeşer mizaç uyumsuzluğundan ve herhangi bir tâlî konuda fikir ayrılığından kaynaklanan uyumsuzluk, tatsızlık ve anlaşmazlıklar olabiliyor.
Önemli olan, bunları daha fazla büyümelerine imkân vermeden izale etmeye çalışmak veya mümkün olduğu ölçüde küçülterek, tesanüd ve ittihad manalarını tahrip edecek boyutlara ulaşmalarını engellemek olmalı.
Bunun için de istişare zeminleri en iyi şekilde değerlendirilmeli. Üstad da “Medar-ı niza bir mesele varsa meşveret edin” demiyor mu?
Herhangi bir konuda ortaya çıkabilecek farklı fikir ve yaklaşımlar, meşveret zeminlerinde olgun, seviyeli, yapıcı ve sakin üslûplarla müzakere edilmeli; haşin, kaba ve kırıcı söylemlerden mutlak surette uzak durulmalı.
Çünkü bilhassa hassas mizaç sahipleri açısından, gönüller bir kez kırıldı mı, bilâhare tamir etmek pek kolay, hattâ mümkün olamayabiliyor. Ki, ihtilâfların yol açtığı en büyük tahribat böyle üzücü hallerle tezahür ediyor.
Bu noktada, hasbelbeşer küskünlük ve kırgınlıklar olması halinde izale ve tamiri açısından çok büyük önem taşıyan bir çıkış formülü:
“Sıkıntıdan neş’et eden [kaynaklanan] gerginlikler ve kusurlar yüzünden İhlâs Risalesi’nin düsturları muhafaza edilmediğinden, siz birbirinizle tamam helalleşmek lâzımdır ve zarurîdir. Siz birbirinize en fedakâr nesebî kardeşten daha ziyade kardeşsiniz. Kardeş ise kardeşinin kusurunu örter, unutur ve affeder.”
Denizli hapsinden çıkış vaktinin yaklaştığı günlerde Üstadın oradaki talebelerine yazdığı mektuptaki bu sözler hepimiz için geçerli.
Bizler de istemeden dahi olsa kaynağı veya muhatabı olduğumuz gerginlik ve kusurlardan dolayı helalleşmeli; geçici sebeplerden kaynaklanan anlaşmazlıkların kalıcı dargınlık ve kopuşlar üretmesine izin vermemeliyiz.
Şahs-ı manevî Risale-i Nur ölçülerine dayalı ana çizgi ve istikametin bozulmasına, hizmetin hukukuna zarar verecek sapmalara müsaade etmez; ama “Hîn-i meşrûtiyette tevbe kapısı açıktır” prensibinin gereği olarak hatadan dönüş yolunu ve kapısını da açık tutar.
Sonuçta Zübeyir Gündüzalp’in dediği gibi:
“Nur-u Kur’an hizmetinde bir ve beraber çalıştığınız kardeşler ve ehl-i iman içinde, gücenen ve küsen, gücendiren ve küstürenlerden olmayınız. Değmiyor dünya böyle işlere...”