Salgın için “İyi yönetiyoruz” diyordu iktidar, ama bilhassa İstanbul’daki son tırmanış dalgası hiç de öyle olmadığını gösteriyor.
Öyle ki, tesbit edilen vak’aların yüzde 40 gibi yüksek bir oranla İstanbul’da olduğunu açıklayan Sağlık Bakanı, “Tırmanışı durduramazsak salgını kontrol altına alamayız” dedi.
Ki, gerçek vak’a sayısının, açıklanan resmî rakamlardan kat kat fazla olduğu söyleniyor.
Hastanelerin yoğun bakımları, aşırı yoğunluktan ihtiyaca cevap veremez vaziyette.
Aynı izdiham test kuyruklarında da var.
Özel hastanelerde test fiyatları tutturabildiğine. Merhum Demirel’in muhalefetteyken, eleştirdiği sağlık politikaları için çokça kullandığı “Paran yoksa öl” söylemindeki duruma tekabül eden acı bir tablo söz konusu.
“Ölümcül” bir toplum sağlığı probleminin dahi kazanç fırsatı yapılması işin diğer ciheti.
Aşı konusundaki belirsizlik ayrı bir bahis.
Ve toplu ulaşımdaki yoğunluk, kademeli mesaiye ve yolcu sayısına getirilen sınırlamalara rağmen gerektiği kadar azaltılamadı.
Durum ve gidişat bu iken, açıklanan son tedbirlerin ne ölçüde işe yarayacağı meçhul.
Hafta sonlarında akşam saatleriyle sınırlı sokağa çıkma yasağı, 65 yaş üstü ve 20 yaş altı sınırlamalarına dönüş, okullarda yüz yüze eğitime son verilmesi, maçların seyircisiz oynanması, halı saha, kıraathane ve sinemaların kapatılması, restoran ve kafelere paket servis kısıtlamasının getirilmesi... yeterli olacak mı?
Virüs daha da hızlanan bir seyirle bulaşıp yayılmaya devam ederken, birçok uzmanın ısrarla seslendirdiği “İki-üç hafta kapanma” çağrısına hâlâ itibar edilmemesi doğru mu?
“Kapanma” teklifinin kabul görmeme gerekçesi göründüğü kadarıyla ekonomi; ama tırmanan ikinci dalganın ekonomiye maliyeti, iki-üç haftalık bir tatilin yol açacağı kaybı kat kat aşacak bir boyuta ulaşırsa ne olacak?!
Cumhurbaşkanıyla ekibinin günlük test ve kontrolden geçtiği bir işleyiş, galiba bu konuda da Sarayı toplumdan ve gerçeklerden koparmış durumda. Oradaki alabildiğine sıkı sağlık tedbirlerine rağmen, korona Saray kadrosuna dahi sızarak bulaşabildiği halde...
Sonuç: Bu tablo, iktidarın en çok övündüğü sağlık politikalarının pandemi sınavında hiç de başarılı olamadığını ve kelimenin tam anlamıyla döküldüğünü gözler önüne seriyor.