Bütün sorunları bir çırpıda çözüp her alanda gelişmenin önünü açarak ülkeyi şaha kaldıracak bir sihirli değnek gibi sunulan yeni yönetim sisteminin bir yılı geride kalırken, tablo pek de vaad edildiği gibi olmadı.
En iddialı taahhütlerin seslendirildiği ekonomide durum ortada: Küçüldük. İşsizlik aldı başını gitti. Faizler ve enflasyon fırladı...
Saray iktidarı bunu yine döviz silahını kullanarak taarruza geçen dış güçlerin işi olarak takdim etti, ama öyle bile olsa onlara fırsat veren yapısal sorun ve boşluklarımız var ve bunların sorumluluğu başkasına yıkılamaz.
Ve bunların başında bilhassa OHAL uygulamalarıyla mahvedilen hukuk güvenliği geliyor.
Geldiğimiz noktada, o süreçte derin siyasî baskılarla verilen sansasyonel mahkûmiyet kararlarının Yargıtay, AYM ve AİHM’den dönmeye başlaması, tablonun daha iyi anlaşılması için yeterli.
Yeni sistem devreye girdiğinde ilk iş olarak OHAL’in kaldırılmasıyla isabetli bir iş yapılmıştı.
Ama eşzamanlı olarak hukuktaki ağır tahribatın giderilmesine yönelik kapsamlı bir reform iradesi de ortaya konulabilseydi, herkesi rahatlatacak olumlu sonuçlarıyla ülkede çok pozitif bir atmosfer hâkim kılınabilirdi.
Dahası, işin tabiatının gereği ve kural olarak OHAL dönemiyle sınırlı olması gereken ve esasen süresi içinde Meclis tarafından onaylanmadığı için zaten kadük hale gelmiş olan KHK’lar yürürlükten kaldırılıp, sonuçlarını bertaraf edecek yeni kararlar alınmalıydı.
Maalesef yapıl(a)madı. Tam tersine kaldırılan OHAL’i fiiliyatta kalıcı kılmaya yönelik başka KHK düzenlemeleri yapıldı. Böylece normalleşmeye dönüş için en önemli fırsat kaçırılmış oldu.
Yeni sistemin ilk yılı dolarken ancak gündeme getirilebilen yargı reformu çok gecikmeli de olsa bir başka fırsat olabilirdi. Ama hep birlikte esefle takip ettiğimiz üzere o reform kapsamında hazırlanan ilk paketin Mecliste görüşülmesi sonbahara bırakıldı.
Gerekçe, pakette bazı suçlar için öngörülen ceza indirimi ve tahliyelerden “terör ithamı”yla hüküm giyenlerin de yararlanacak olması. Düğme en baştan yanlış iliklenince devamının da öyle gelmesi gayet “normal!”
Evrensel hukukun ve Yargıtay’ın kriter ve içtihatlarını hiçe sayıp her önünüze geleni “terörist” olarak ilan ve mahkûm ederseniz, varacağınız yer bu derin çıkmazdan başka ne olabilir ki?