Darbeci İttihatçıların yönetime hâkim olduğu bir dönemde, yönetimin başındaki adam İstanbul’un orta yerinde, Bayezid Meydanında silâhla vurularak öldürüldü. (11 Haziran 1913)
Bu hadise, darbenin ve darbecilerin, kendi adamlarını da harcamaktan, hatta başını yemekten dahi çekinmediğini çok çarpıcı bir cinayetle ortaya koymuş oldu.
Sözünü ettiğimiz hadisenin gelişme seyri kısaca şu şekilde gerçekleşti:
31 Mart Vak'ası sebebiyle İstanbul'a gelip (23 Nisan 1909), ardından darbe yapan Hareket Ordusunun Başkumandanı görünürde Mahmut Şevket Paşa idi. Ocak 1913’te de Sadrazam oldu. Ne var ki, daha o makamda altı ayını bile doldurmadan, üstelik İstanbul’un en merkezî bir noktasında makam otomobili içinde iken vurularak öldürüldü.
«
Şevket Paşa, Makedonya komitecilerinden oluşan Selanik Merkezli Hareket Ordusunun başına son aşamada monte edilmiş bir kukladan ibarettir. Aynı zamanda, asabî mizaçlı ve muhakemesi zayıf bir Osmanlı subayı (Ferik, Korgeneral) olduğu için, özellikle seçilmiş bir maşa idi.

Komuta kademesinin geri kalan subayları ise, tamamı Selanik kökenli "dönme" kimselerdi. Buna ön plâna çıkmaya cesaret edemediler. Bir tane kukla aradılar. Şevket Paşa’yı bu iş için biçilmiş kaftan gibi gördüler.
Kukla Paşa, sırf halkın muhalefetini kırmak ve Müslüman Türk kitlesinin gözünü boyamak maksadıyla vitrine çıkarıldığını bilecek kadar zeki biri değildi.
Komiteciler, aradıklarını bulmuşlardı. Onu İstanbul yakınlarında Hareket Ordusunun başına monte ettiler. (Tıpkı, 1960 darbesi esnasında Org. Cemal Ağa meselesinde olduğu gibi…)
«
M. Şevket Paşa, darbeden sonra Harbiye Nazırlığına getirildi. 23 Ocak 1913'teki meşhûr "Bâbıâli Baskını"ndan sonra da Sadrazamlığa terfi ettirildi.
İşte, onun bu Sadrâzamlık (Başbakanlık) müddeti, altı ay bile sürmedi. Kuvvetle muhtemeldir ki, yine beraber hareket ettiği aynı İttihatçı komita tarafından vurularak öldürüldü. Çünkü, onlar bu işte mahir olmuşlar ve başkasının güpe gündüz vakitte böyle bir cinayeti başarıyla işleyecek gücü, imkânı yoktu.
«
Şevket Paşa, her ne kadar haşin ve gaddar tabiatlı biri olsa da, esasında bir piyondan öte kıymeti yoktu. Nitekim, İttihatçı komitacıların her isteğini yerine getirmeyi kabullenmeyince, yahut biraz ağırdan alınca, âdi bir tetikçi tarafından bertaraf edildi. Üstelik, pek üzüleni–ağlayanı da olmadı, eski Başkumandan ve en son Sadrazam olan Şevket Paşa’nın.
Paşanın ölümünden sonra, Sadâret makamına, meşhûr Mısır Valisi Kavalalı M. Ali Paşa'nın torunu Said Halim Paşa getirildi.
«
Üstad Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikasındaki bir mektubunda 31 Mart Hadisesinde Hareket Ordusu Başkumandanı Mahmud Şevket Paşanın kendisine karşı "fazla hiddetli" olduğunu, ancak onun bu hiddetine boyun eğmediğini ifade ediyor.
Bu hadise de, Hz. Bediüzzaman’a hiddet ve garazla kötülük-düşmanlık yapanların fecî âkıbetlerine dair bir misâl teşkil ediyor. Aynen, Ankara valisi Tandoğan ile Emirdağ’daki karakol komutanı olan şahsın başına gelenler gibi…