“Nice kimseler vardır, bunlar yataklarında bile ölseler, şehit olurlar” buyurmuştur. İşte talebe-i ulumun ihlâslı olanları bunlardandır. Çünkü, “İlim, rütbelerin en yücesidir.” İslâm’ın ilk emri “Oku!” diye başlar.
Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, “Beşikten mezara kadar ilim peşinde koşunuz.” “Dünyayı isteyen ilme sarulsın. Âhireti isteyen ilme sarılsın. Hem dünyayı ve hem de âhireti isteyen yine ilme sarılsın.” “Mü’min ilme doymaz” buyurmuştur.
Peygamberimiz bir gün mescide girdi ve iki grup insan gördü. İbâdet edenler ve ilimle uğraşanlar. Bu iki gruptan ilmî müzâkere yapanların yanına geldi ve, “Şu ibadet eden ve namaz kılan kardeşlerimiz; manevî derece ve sevaplarını arttırıyorlar. Sizler de ilmî müzâkerenizle daha fazla ecir ve sevap kazanıyorsunuz. Çünkü ilim, sizden sonraki insanların hepsini ilgilendiriyor” buyurdu.
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri de, Hafız Ali, Mehmed Zühdü ve Hafız Mehmed’i tam şehitler mertebesinde ve Risâle-i Nûr ile meşgul iken talebe-i ulûm vaziyetinde görmüştür.
“Ehl-i keşf-i kubûrun müşâhedesiyle, müteaddid vâkıatla, tahsîl-i ulûm ânında vefat eden bâzı müştak ve ciddî talebe-i ulum, şehitler gibi kendini hayatta ve kendi dersiyle meşgul görüyor. Hattâ meşhur bir ehl-i keşfil kubûr, vefat eden ilm-i sarf ve nahiv okuyan bir talebenin, ‘Kabrinde Münker Nekir’e nasıl cevap verecek?’ diye murakabe etmiş ve müşâhede edip işitmiş ki: Melek-i sual, ondan sordu: Men Rabbüke? (Rabbin kimdir?) dediği zaman, o, nahiv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevâbında demiş, ‘Men müptedâdır, Rabbüke onun haberidir.’ (Bu soru çok kolay, zor olanları sorun deyip orada bulunan melâike ve ervahı güldürmüş.) Nahiv ilmince (Dil bilgisine göre) cevap vermiş, kendini medresede zannetmiş.” (Şuâlar, s.291)
İman, İslâm, ihlâs üzere kalınız.