"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasîlerin elinde nur yok, topuz var

M. Latif SALİHOĞLU
01 Nisan 2021, Perşembe
Türkiye ve âlem-i İslâmın halihazırdaki perişaniyetinin en mühim bir sebebi, temeldeki sıkıntı ve hastalıklara dair yapılan teşhislerdeki hatadır; dolayısıyla da, uygulanan yanlış tedâvi yöntemidir.

Hastalık bilinmediği ve doğru teşhis yapılmadığı halde, birçok mesele güç-kuvvetle halledilmeye çalışılıyor ve bu da güç zehirlenmesine yol açıyor.

Oysa, İslâm milletinin kalp hastalığı, zaaf-ı diyânettir. Kezâ, türlü dalâlet cereyanlarıyla kalblerin bozulması, akılların fesâda uğraması ve imânın zedelenmiş olmasıdır. (Bkz: Lem'âlar: 107)

İşte, bu fecî hastalık ve zaaflara karşılık başvurulan çare, şimdilerde ne yazık ki kànun yerine kuvvettir, şefkât yerine şiddettir, izâhâtla ıslâhat yerine siyaset topuzu kullanılmaktadır..

Halbuki, bunlar bu zamanda kargaşayı gidermeye, sancıları dindirmeye, sarpa sarmış işleri düzeltmeye yetmiyor.

O halde ne yapmalı, ne gibi usûl ve esaslara müracaat etmeli ki, ifsad ateşi söndürülsün, ıslâh meşâlesi yakılsın; düğüm bağlamış meseleler vüzûh peydâ etsin? 

İşte, bu mühim meselenin en güvenilir izahı ve bu hayatî suâllerin muhtasar bir cevabını inşallah istifade meydanına sunmaya çalışalım. 

İşte Risâle-i Nur’dan bir reçete:

“...Bunun çare-i yegânesi nurdur, nur göstermektir ki, kalbler ıslâh olsun, imanlar kurtulsun. 

“Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenâdır. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslâh etmez. O vakit, küfür kalbe girer, saklanır, nifaka inkılâp eder. ...Siyaset topuzu, ne şekilde olursa olsun bakmamak lâzım geliyor.” (Age, s. 107)

*

Birçok İslâm ülkesi, sömürge rejiminden sonra (1950-60...) kanlı darbelere sahne oldu ve 30-40 yıl müddetle türlü diktatörlüklerle idare edildi.

Bu diktatörlere karşı kendi çapında mücadele eden mücahid ve mücahideler, maksatlarına tam vâsıl olduklarını zannediyorlardı ki, kendilerini bambaşka bir atmosferin içinde buldular. 

Tam da “Çok şükür, kurtulduk” derken, maalesef, hem yeni yönetimlerle, hem de birbirleriyle karşı karşıya gelmiş oldular ve hâlen de aynı durumdalar. Halen, birbirinin canına okumakla, yek diğerinin kanını dökmekle netice alacaklarına, maksatlarına nail olacaklarına inanıyorlar. Zavallılar...

Esasen, günümüz itibariyle hemen hepsinin de müracaat ettiği yegâne metod, kuvvettir, şiddettir, siyaset topuzudur. Bu da, ittihad yerine ihtilâfı, muhabbet yerine adâveti, ıslâhat yerine ifsâdatı besleyip körüklüyor.

Oysa, ittifak ve ittihad, ancak ilim ile, hilim ile olur; böyle cehl’ile, böyle vahşet ile olmaz, olamaz.

*

Peki, dış dünyada vaziyet böyle iken, acaba İslâm ümmetinin bel bağladığı ve ümitle baktığı Türkiye’de durum nasıl? Türkiye, her şeye ve her türlü aksiliğe rağmen, diğerlerindeki hürriyet ve demokrasi mahrumiyetine nisbeten, yine de bir adım önde görünüyor.

Bunun birinci sebebi, İttihatçı ve Kemalist diktatörlüğe rağmen, yaklaşık yüz yıldır tam bir azim ve kararlılık içinde sürdürülmekte olan mânâ-yı hakikisiyle hürriyet, adâlet, meşrûtiyet, cumhuriyet mücadelesidir.

Üstad Bediüzzaman ve talebelerinin, ilim ve fikir meydanında zafer üstüne zafer kazanan hürriyet ve meşrûtiyet kahramanı olduklarını teslim etmek gerekiyor.

Şayet, onların bu meyandaki azimli, kararlı ve şuurlu hizmet ve faaliyetleri olmasaydı, Türkiye’nin durumu, halen şiddetli krizler ve sarsıntılar içinde kıvranıp duran Yemen’den, Libya’dan, Suriye’den, Irak’tan, Mısır’dan, Afganistan’dan beter olurdu.

Allah etmesin, eğer burası karışırsa, diğerlerinin belki de on misli daha büyük felâketler, fâcialar vuku bulur.

Elhasıl: Türkiye ve İslâm âlemindeki mevcut elim-hazin vaziyet gösteriyor ki, kalplerde ve zihinlerde galebe çalan silâh, ilmî izahla ıslâhat değil, siyaset topuzuyla elde edilen bir galibiyettir sarhoşluğudur. Bu ise, kalpleri ıslâh etmez, ifsad eder; kâfirliği münafıklığa çevirir. Sayısı çoğalan münafıklar, iman hizmetine koşanları, Kur’ân dersine iştirak edenleri, hatta hâlis Kur’ân şâkirdlerini dahi birbirine rahatlıkla düşürür, kırdırır ve ne yazık ki kırdırıyor. Hâl-i âlem buna şahit.

Okunma Sayısı: 1812
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ayhan Aydın

    1.4.2021 19:30:40

    Binler tebrik, Allah kaleminize kuvvet versin.

  • Oğuz Yiğiter

    1.4.2021 16:33:21

    Herşeye rağmen bu istikamet ve itidal çizgisi ve müsbet hareket metoduyla hareket eden, az da olsa, manen bir ordu kuvvetindeki bir avuç insan, iman hizmetinin ayrılmaz bir mütemmimi hak, hukuk, hurriyet ve demokrasi mücâdelesindeki kararlı duruşları ile, muhtemel felâket ve iç karışıklıkların sigortası görevini yapıyorlar... Çok önemli bir ikaz levhası daha sunan makaleniz için tebrik ve dualar...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı